FutbolHaber

Ana Sponsorlar Baba Gazeteciler

Önce okuduğunu anlayamayanlara…
Yine umudum yok ama…
Deneyeceğim.
Bir kez daha .

***

Sponsorun spordaki önemini, en iyi ve en önce bilenlerdenim.
İlk söyleyenlerdenim de…
Kodlardık o zaman.
Samsun’un S’si, Pangaltı’nın P’si…
Şapşal değilim.
Sponsora lafım olmaz.
Olamaz da…
Dünya da sistem böyle yürüyor.
Bunu da biliyorum.
Sadede gelelim.
Uzatmayalım.
Coca Cola, Viyana’daki finale, medyanın bazı mega-starlarını götürmüş.
Okumuşsunuzdur.
Götüren ana sponsor, götürülen baba gazeteciler.
Ertuğrul Bey’in (Özkök) fantastik deyimiyle ‘danalar’.
Ustalar, saygınlar…
Medyayı yönetenler, kuralları koyanlar.
Bir bildikleri vardır.
Mutlaka.
Onlara da lafım olmaz.
Olamaz.
Ve…
Alman gazeteci de böyle geziyor, Fransız da, İtalyan da…
Sponsorla.
Türk niye gezmesin?
Bunu da biliyorum.
Sadece…
Bizde sanki biraz vıcık vıcık oluyor bu işler.
Galiba…
Ve…
Bence tabii…
Takıldığım bu.
Sadece bu.
Valla.

***

Anaya babaya saygı ile büyüyen bir neslin evladıyım ben. Analara saygım sonsuz, babalara da…
Bütün analara bütün babalara da…
Ve…
Noktayı bugün koyuyorum.
Sürç-i lisan ettiysem affola.
Sadece…
Nokta koymadan önce birkaç cümle daha…

***

Viyana sonrası Mehmet Ali bey (Birand) köşesinde yazmış.
…Hele Coca Cola’nın şanslı davetlilerinden biriyseniz, hayatınız
son derece kolaylaşıyor. Bundan önceki bir dünya kupası, bir de
Yunanlıların kazandıkları Lizbon’daki Avrupa kupasına da davet
etmişlerdi…
…Zaten yıllardır hemen hemen aynı kişiler katıldığından dolayı,
adeta özel bir gurup oluştu….
… Darısı 2010 Dünya Kupası’nın başına….

***

Comment’e gerek var mı?
Yok.
Yani…
No comment!

***

Sırası gelmişken..
Şanslıyım.
Görmek isteyip de göremediğim yer kalmadı.
İşim gereği hep otel odalarında olduğum için dostlarım, sevgilim veya ailemle olan beraberlikler dışında otel odaları
benim için sanki gaz odaları. Fenalık geliyor.
Bu tip organizasyonlara gitmememin sebebi de bu.

***

Aynı boyda, aynı ende, aynı sıklette olanlardan oluşan seyahat gruplarına karşı değilim.
Ben de giderim hatta.
Kafama uyarsa.

***

Agahta Christie romanlarındaki gruplara benziyorlar. Her renkten, her tipten davetlisi olan kokteyller, karışımlar…
İlk defa birbirini gören kel alaka insanlarla birkaç gün.
Ne alaka?
Orient Express’le mi gidiyoruz?
Yoksa Don Kişot filan da değilim..
Billa.
Bu kadar baba gazeteciyi bu kadar ana sponsoru karşıma almam.
Deli de değilim…
Valla billa.
Veya…
Deliysem de aptal değilim. Her şeyin bir şekli şemali olmalı diye bir laf var mıdır bilmem.
Biri söylemiş midir?
Yoksa da…
Artık var.
Ben söyledim.
Her şeyin bir şekli şemali olmalı. Bu şekli şemali verecek olanlar da onlar.
Analar ve babalar.
Yoksa korkarım bir gün Hercule Poirot’da çıkacak ortaya.

***

Gazetelerin, televizyonların, medyanın tavanındakiler neyin nasıl yapılacağını iyi bilir.
En azından benden iyi bilir. Her şey kontrolleri altındadır.
Eminim.
Ama…
Tabanda suyu çıkıyor.
Ve…
Sebebi tavan.
Oradan geliyor su.
Maalesef.
Ve …
Tabii hepsi bence.
Ve…
Bu son yazım olursa eğer…
Hoşçakalın…
Sizleri özleyeceğim.
Ve…
Nokta

Paidar Demir için…
Galatasaray’da doğdu, Galatasaray’da öldü bizim Paidar.
40 yaşına kadar voleybol oynadı. Sonra yöneticilik yaptı.
Yine Galatasaray’da.
Sonra o trafik kazası…
Biliyorsunuz.
Allah rahmet eylesin.

***

Arkadaşları adını yaşatmaya karar verdiler.
Bizim Dünya aradı.
Kadıköy Ataşehir’de “Paidar Demir Ormanı” kurmak üzere Kadıköy Belediyesi ile anlaşmışlar. Sizlerin, bizlerin bağışlarlarıyla fidan dikecek Voleybol Vakfı.
İşin içinde Ahmet, Kenan, Dünya var…
Yani no problem.
Ve…
Üçü de iyi arkadaşım, adlarının bu şekilde geçmesinden hoşlanmazlar.
Bilirim.
Soyadlarını yazmadım.
Bilhassa. Gerçi isimlerini yazdığım için de başımın etini yiyecekler ya…
Yesinler.
Paidar için değer.

***

Voleybol Vakfı’nın hesap numarası altta. Vakıfbank Altunizade şubesi 2021785.

Efes Pilsen-Petar Pilsen günleri
Efes Pilsen, Avrupa’yı kasıp kavurduğu o dünlerde basketbol yazarlarını da takımla beraber Avrupa’daki maçlarına götürmeye başladı.
Bir ilkti bu uygulama.
Gazeteler adam yollayamıyordu.
Yollamayınca yer de ayırmıyordu. Efes ekmeğini taştan çıkartmaya başladı.
Doğrusunu yaptı.
Bence…
Götürülen mecburen yazıyordu, spor servisi de mecburen koyuyordu gazeteye.

***

Seyahat sayısı yılda 10-15’e çıkınca işin rengi yavaş yavaş değişmeye başladı. Gidenler Efes 30 yese bile, Efes’e ve Tuncay Özilhan’a saçma sapan ve gereksiz methiyeler düzmeye başladılar.
‘Efes-Tur’dan veto yemek istemiyordu kimse.
Doğru dürüst bir Efes analizi olmadı yıllarca. Yıkama yağlama en üst seviyedeydi.
Sonra…
Ters tepti bu kritikler.
Efes yıpranmaya başladı.
Tuncay Bey rahatsız oldu bu işten.
Sonra işin cılkı tamamen çıktı.
Anlı şanlı ve burnundan kıl aldırmayan abilerimizden Efes’i arayıp, kendilerini zorla davet ettirenler bile oldu. Şehir, otel seçenleri bile vardı…
Bir gece fazla kalmak isteyenleri de…
Yuh değil mi?
Evet yuh.
Yüzsüzlük de bu seviyedeydi.
Bir kere gittim ben de.
Ruhuma iyi gelmedi.
Bir daha da gitmedim.

***

Efes Pilsen’e “Petar Pilsen” diyordum…
Tüm Efes tavır aldı.
Komik olan…
Petar de aldı.
Sonra…
“Ne yapayım, biz bir takımız?” demişti. Petar Pilsen takımı.
Ne günlerdi.
Ama…

Sayın Bilgin Gökberk’e ve Gökberk’in yazılarını Futbolistan.net ile paylaşan Milliyet Gazetesine teşekkür ederiz.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu