FutbolHaber

Başka futbolun sorunları

Akıldan silinmeyecek maçlar izledik son iki hafta içinde. Şampiyonlar Ligi’nde 4-4’lük Chelsea-Liverpool çeyrek finali… Premier Lig’de Liverpool ve Arsenal arasında tekrarlanan dört dörtlük skor. Ve nihayet geçen pazar, Manchester United’ın 0-2’den 5-2’ye getirdiği Tottenham maçı…

İlk maçta Chelsea ve ikinci maçta Liverpool 4’er golü, sonuncusunda da Man U beş golü ikinci devrelerde attı. Kırmızı Şeytanlar üstelik gollerini 22 dakikaya sığdırdı.

Dizi dizi dizilişler

Elbette her maçın senaryosu eşsiz… Sonsuz sayıda etmen tarafından yazılıyor. Ne ki, oyun içindeki düzenlemelerin etkisinden de söz edilebilir. Örneğin Tottenham maçında, Nani çıkıp Tevez sağ kanada geçince müthiş bir atak genişliği kazandı Man U… Hızla kanatlara açıldı top. Oradan içeri atılan sert paslara geriden gelen oyuncular atak yaptı. Anfield’da Arsenal, Bentner’in yanına hızlı Walcott ve Arşavin’i soktu. Liverpool’da ise ikinci yarıda Kuyt iyice sağ kanada geçti. Onun Riera ve Torres’le oluşturduğu üçlünün arkasındaki Benayoun aralara zıpkın gibi girdi, maçın adamı oldu…

Futbolcu adlarıyla sizi sıkmayayım… Uzun bir süre önce ‘Bir Gün Herkes 4-3-3 Oynayacak’ diye yazmıştım. Diziliş fetişisti değilim ancak günümüz futbolunda orta alanda en az üç tane iki yönlü orta alan oyuncusu gerekiyordu. Bir; ileri-geri ve iki yana oynama, iki; savunma ve atağı aynı anda yapma, üç; hem teknik hem de güçlü olmaları anlamlarında ‘iki yönlü’… Onların önünde hızlı ve yer değiştiren en az üç forvet yer alıyor… Böylece kanatlarda üçlü bir kademe oluyor bu ‘karesel’e yakın dizilişte.

Barcelona yıllardır böyle oynuyor.
Mourinho’dan beri Chelsea de. Bu yazıyı önceden yazdım, bilemiyorum ama iki takım arasında dün akşamki  Şampiyonlar Ligi yarı finali çağdaş futbolun en taze örneklerine sahne olmuştur mutlaka. Hiddink’in takımı FA Cup yarı finalinde fiziki temastan pek hoşlanmayan Arsenal’i bezdirmişti. Bakalım futbolu bale gibi oynayan Barçalılara işledi mi bu baskı?

Bu akşam başlayan üç maçlık Man U  Arsenal serisine de bu gözle bakabilirsiniz. “Dünya batsa 4-4-2’den vazgeçmez” dediğim Arsene Wenger bile, 4-3-3, ya da 4-2-3-1 gibi oynatıyor duruma göre takımına…

Tamam da dizilişlerin futbolda ne kadar hükmü var? Gazeteci ve yorumcu Jonathan Wilson futbol taktiklerinin tarih içindeki gelişimini anlattığı ‘Inverting the Pyramid’ adlı harika bir kitap yazdı. ‘Piramidi Baş Aşağı Çevirmek’ gibi manası bu başlığın. Dilerim ehil dilli biri tarafından Türkçe’ye çevrilir.

“Eskiden diziliş falan yoktu, bir tek kalecinin yeri belliydi, ama o bile farklı forma giymez, topu eline alıp karşı kaleye kadar giderdi” diyor Wilson, “ancak kısa zamanda oyuncuların sahadaki dizilişlerini düzenleyerek ve futbolcular arasında görev bölüşümü yaparak ek bir üstünlük sağlanabileceği fark edildi”.

Kuşkusuz ‘taktik için taktik’ diye bir şeyin anlamı yok… Dizilişler de ancak başlama vuruşunda geçerli. Bütün taktiklerin amacı kazanmak. Fizik ve teknik denen zıtların birliğinden kazanmanızı sağlayacak bir güç ya da, estetik meraklıları için ‘güzel oyun’ çıkarabilmek… Dizilişler de en fazlası, takımın hocasının, düşünce sistemini yani ‘ideolojisini’ ve belirli bir maç için stratejisini yani ‘politikasını’ anlatıyor bize.

Her teknik direktörün geniş bir ufka ve çağdaş bir düşünceye sahip olmalı. Ancak bu yeterli mi? İyi bir hoca olmak için, somut koşulların somut çözümlemesine dayanarak düşüncenizi her durumda pratiğe geçirebilmeniz, taktik ve dizilişlerinizde değişiklere gidebilmeniz gerek.. İşte sizin benim gibi izleyiciler ile Arsene Wenger arasındaki fark. Üstelik Wenger, Ferguson, Benitez, Hiddink ve ‘stajyer’ Guardiola gibi hocalar maçtan maça ve maç içinde öyle taktiksel değişikliklere gidiyorlar ki, size gerçeküstücü bir resme bakarmış gibi özgürce anlamlar çıkarma, ‘uçma’ olanağı veriyorlar.

Her yerde oynarım ağbi

“Futbol oynamayan yorum yapamaz” diyenler için iş kolay. ‘Şu oynamalıydı, bu oynamamalıydı, falanca çıkar mı, filanca girer mi’ gibisinden olmamış maça yorum biçenler için de… Skolastiğin, ‘fetvaların’ dili her zaman kesin, emredici, kıyıcı, yasaklayıcı… Ancak futbol denen oyunu izlemeden edemiyorsanız, her anında şaşıyor ve şaştığınız için heyecan duyuyorsanız, aklınıza sorular takılıyor kaçınılmaz olarak.

Maç yayınlarının başlarında dizilişleri ekrana yazmak durumunda olan operatörlerin kafasını karışmıyor sadece. Sizin de kafanız tatlı biçimde karışıyor.

Biraz önce kitabından söz ettiğim Jonathan Wilson, Guardian gazetesinin websitesindeki tartışma sayfasına bir yazı yazmış. “İki Onsekiz Arasında Gidip Gelen Orta Saha Oyuncusu Öldü Mü?”
diye soruyor yazısının başlığında…

Efendim, ben de yazmıştım, bizim fikriyatımız önliberoya demir atmışken, çapaya çıpaya takılmışken, dünya futbolu, ileri geri oynayan orta saha oyuncusu anlamında, ‘box-to-box midfielder BBM’ terimini uydurmuştu. Vasat bir BBM sayılabilecek Marco Aurelio bizde milli takımın değişmezi oldu. Beşiktaş’a nihayet Ernst adında böyle bir futbolcu geldi.

Galatasaray’da ihtiyaçtan savunmada oynatılan Mehmet Topal bu tanıma rahatça giriyor. Sivas her maçta en az üç tane böyle futbolcuyla oynuyor.

Fenerbahçe’de bir tek, ‘eh işte’ Selçuk var.

Neyse, Wilson, “İki yönlü orta saha futbolcusu öldü mü?” derken, takımların iki orta saha oyuncusunu savunma önünden ayırmadıklarını, forvet arkasına ise üç atağa yönelik orta saha oyuncusu koyduklarını söylüyor. Bunu da üç gelişmeye bağlıyor.

Bir; savunma önüne iki ‘tutan’ (holding) orta saha oyuncusu konarak, rakibin yararlandığı  savunma hattı ile orta alan arasındaki boşluk kapatılıyor. İki; savunma yanı zayıf olan orta alan oyuncuları forvete yakın oynuyor. Üç; ofsayt kuralındaki yeni düzenlemeler yüzünden geriye yıkılmak zorunda kalan savunma hattının önüne bir güvenlik hattı oluşturuluyor…

Wilson, buradan hareketle, üç hatlı dizi-lişlerin bozulduğunu ve yerini 4-2-3-1 gibi dört hatlı dizilişlere bıraktığını söylüyor.

Aslında bu diziliş yeni değil. Real Madrid ve Valencia menşeili olarak adaya Benitez’le adım attı. Ayrıca Wilson, bol defansif orta saha oyunculu bizim ligleri görse futbol değişiminin burada başladığına da hükmedebilir.

Sarmal ne yana döner usta?

Maçın bir anında böyle dizilebilir takımlar tabii… Çağdaş futbolda orta sahanın göbeğindeki iki oyuncunun daha az kanat değiştirdiği de söylenebilir… Ancak birer ön düşünce olarak bunlar etkin rakibi durdurmaya yönelik ‘reaktif’ dizilişler. Rakibe üstünlük sağlamaya yönelik ‘proaktif’ önlemler değil. Günümüzde futbol daha hızlı, daha sert oynanıyor. Daha akışkan ve daha katı. Daha teknik ve daha fiziksel… Futbolun motoru zıtlıklar bunlar. ‘Total futbol’un babaları Michels ve Sacchi’nin öngördüğü gibi çok yönlü ve duruma göre işlev değiştiren futbolcular ve bu futbolculardan en yüksek verimi alan hocalar öne çıkıyor.

Dizilişler kendilerini bozarak, ortadan kaldırarak ilerliyor, yeni anlamlar kazanıyor. Futbol belki sadece kalecinin yerinin belli olduğu ilk günlere dönüyor. Açılarak büyüyen bir sarmal gibi.

Bizde durum ne mi?

Nasıl olsa baş başa kaldık. İleride bol bol tartışırız. Bizde de bir sarmaldan söz edilebilir. ‘Milli takım-Federasyon’, ‘kulüp yönetimleri’ ve ‘medya’ kıskacında aşağıya doğru daralarak inen bir sarmaldan.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu