FutbolGündem

Hıncal Uluç’tan çarpıcı açıklama; Averaj takımı olmaya mı gideceğiz?

Hıncal Uluç’tan çarpıcı açıklama; Averaj takımı olmaya mı gideceğiz? Sabah Gazetesi’nin usta kalemlerinden Hıncal Uluç, geçtiğimiz haftaya damgasını vuran spor olaylarını değerlendirdi.

Milliyet Gazetesi’nin haberine göre, Andorra maçının havası ile Macaristan maçının havasını mukayese edemezsin. İster istemez futbolcunun motivasyonundan tut da maçın heyecanına kadar bir yığın yan faktörler var. Macaristan maçı herhalde farklı olacak Andorra maçından… Ama bir de laf var; ‘Adam olacak çocuk’ diye… Andorra maçında ne bireysel olarak ne takım olarak ‘biz adam olacak çocuk’ izlenimini dahi vermedik.

Macaristan’ı yenebilirler, yenmeleri lazım. Türkiye’nin şu anda Hollanda ile beraber birincilik için yarışıyor olması lazımdı. Şimdi gazetelerde birtakım hesaplar var; ‘Nasıl gideriz?’ diye… O hesaplar da sonunda mucize ile biten hesaplar. Zaten bu duruma düştüysen mesele bitmiş.

Milli takım, Andorra’yı 2-0 mağlup ederek umutlandı ama zayıf rakibi karşısında ortaya koyduğu futbol genel anlamda tatminkar bulunmadı. Andora maçı bir yüzkarası maçıdır. Kimse inkar etmesin. Kimse de yakıştırmalar yapmasın. Andorra 207 FIFA ülkesi içinde 204. sırada… Yani dünyanın en kötü futbol oynayan üç takımından bir tanesi… Dünyanın en düşük derecede futbol oynayan üç takımından bir tanesi…

Zaten 30 kilometrekare bir kasaba… 2 kilometre eni var, 15 kilometre de boyu var. Kasabanın tamamı bu kadar… Sabah kasabanın bir ucundan yürüyüşe çıksan öbür ucuna kadar gidersin rahatlıkla… Sarıyer’den Bebek’e yürür gibi…
Üstelik Andora’nın bir tane futbolcusu yok. Oyuculardan bir tanesi bizim milli takımın kaldığı otelde garson, öbürü bir lokantada komi… Böyle aralarında bir takım kurmuşlar, mahalle takımı gibi oynuyorlar.

Sen bu takıma karşı biri frikikten biri gol pozisyonu olmayan Burak’ın vuruşundan iki bedava gol atıyorsun! Bütün maç boyu ‘gol pozisyonu’ denilecek bir tane pozisyonun var. Onların da bir tane pozisyonu var. Onların pozisyonu bizimkinden daha net… Şimdi bunun izahı yok.

Futbolda her şey var tabii… 15 tane pozisyona girersin, direklerden döner, kalecinin orasına burasına çarpar, sağından solundan kaçar. ’10 tane atacaktı ama 2’si oldu’ dersin. Hayır! İki tesadüf gol atmışsın! Ne bireysel olarak hücum edebilmişsin ne de takım olarak hücum edebilmişsin. O zaman adama sorarlar ‘Sen niye niyetleniyorsun ya Brezilya’ya gitmeye!..’

Dünyanın en kötü üç takımından biri ile sen futbol oynayamıyorsan, dünyanın en iyi 24 takımı arasında… Ne cesaret ya!.. Averaj takımı olmaya mı gideceğiz Brezilya’ya!..

Bu futbol Macaristan maçına nasıl yansır?

Andorra maçının havası ile Macaristan maçının havasını mukayese edemezsin. İster istemez futbolcunun motivasyonundan tut da maçın heyecanına kadar bir yığın yan faktörler var. Macaristan maçı herhalde farklı olacak Andorra maçından… Ama bir de laf var ‘Adam olacak çocuk’ diye… Andorra maçında ne bireysel olarak ne takım olarak biz adam olacak çocuk izlenimini dahi vermedik.

Macaristan’ı yenebilirler, yenmeleri lazım. Türkiye’nin şu anda Hollanda ile beraber birincilik için yarışıyor olması lazımdı. Şimdi gazetelerde birtakım hesaplar var nasıl gideriz diye… O hesaplar da sonunda mucize ile biten hesaplar. Zaten bu duruma düştüysen mesele bitmiş.

Bu noktaya nasıl geldik?

Yurt içindeki futbol kaynaklarını tükettik çünkü… Yabancı transferini serbest bıraktık. Kadroda 6 tanesini oynatma izni verdik. İçeride futbolcu yetiştirme heves ve heyecanını bırakmadık. Anadolu kulüpleri oyuncu yetiştirmekten vazgeçtiler. Çünkü satamıyorlar.

Adam yetiştirecek satacak, üç kuruş para kazanacak ki sattıklarının yerine yenilerini yetiştirsin. Satamazsa oyuncu yetiştirmek için yatırım yapabilir mi? Büyük takımlar çoktan vazgeçtiler. Neden? Mal ucuz… İç piyasayı bitirdik. Yabancılar bedava çünkü… Sen Manisa’nın adamını bedava alırsan yerine gelecek adamı nasıl yetiştirecek! Tabii para vereceksin. 2-3 milyon vereceksin ki Manisa da o parayla yenilerini yetiştirsin.

Sen Selçuk’u bedava al, Burak’ı bedava al, Umut’u bedava al… Sonra o adam neyle geçinecek? Tarla mı bu? Tohum atınca mı çıkıyor ki ona bile para lazım, emek lazım. Yabancı piyasasını bollaştırarak 3 tane 5 tane komisyoncuya teslim olarak transfer yapılıyor ki o komisyoncuların yurt içindeki bazı teknik direktörlerle nasıl ortak çalıştıklarına dair dedikodular da arşı alaya vardı artık!

En olmadık adam Türkiye’ye geliyor. Niye geliyor, nasıl geliyor! Altını bir karıştırıyorsun ki alan razı, veren razı! Oyuncu hayli hayli razı… Sonra da bu durum işte…

Fenerbahçe’de oynama fırsatı bulamayan adam milli takımda direkt oynuyor. Fener’de niye oynayamıyor, yabancılar var çünkü… Galatasaray’da oynama fırsatı bulamayan adam milli takımda direkt oynuyor. Niye? Çünkü Galatasaray’da da yabancı oyuncular var.

Peki bir kaynağın daha var senin; Avrupa’daki gurbetçiler… Orada oyuncu yetişiyor, bulunuyordu, onu da dağıttılar. Galatasaraylı Erdal Keser’in başında olduğu teşkilat her şehirdeki çocuğun gelişimi takip ediliyor, dosyasını tutuyordu. Şimdi durum ortada… Avrupa’dan Türkiye’ye gelenlerin bir tanesinden hayır var mı? İyiler Türkiye’ye gelmiyor. İyiler Almanya Milli Takımı’nın formasını giyiyor.

Bir de diyelim ki Brezilya’ya gittik? Bu performansla ne yapacağız? Esas sorulması geren soru bu. Senin oynadığın futbol gerçekten bu olacaksa ne işin var Brezilya’da. Hayale falan dalmayın. Biz bugün nasıl Andorra’ya bakıyorsak bu Andorra ile böyle oynayan takıma da Brezilya’daki 23 takım öyle bakacak. ‘Aman kurada bizim gruba Türkiye düşse de 4-5 tane atsak da rahat rahat antrenman maçı yapsak.’ Öyle bakacaklar. Kötü oynayacağımızı düşünürdüm ama hiçbir şey oynamayacağız aklımın köşesinden geçmezdi. Fenerbahçe kalkmış Alkent’e gelmiş, bizim Alkent mahalle takımıyla maç yapıyor ve 2-0 yenebiliyor ancak. Olay birebir bu. Bunun izahı falan yok. Kimse bana bahane anlatmasın. Saha kötüydü, rakibi ciddiye almadılar, futbolu bilmeyenlerle oynadılar. Eloğlu nasıl 5 tane atıyor?

En son Eskişehir’de yıldızı parlayan Erkan Zengin, İsveç Milli Takımı’nı tercih etti.

İsveç’e gidiyorlar, Avusturya’ya gidiyorlar, İsviçre’ye gidiyorlar. Yani Avrupa bağını da kaybettik. Neden? Çünkü kimse ilgilenmiyor. Kulüp ilgilenmezse, kulüp talip olmazsa… Profesyonel futbol bir pazar işi, piyasa işi… O piyasada ister Avrupa olsun ister yerli olsun Türklerin yeri yok. Ucuz Brezilyalılar her yanı sarmışlar. Ucuz Amerikalı basketbolcular nasıl işgal etmişlerse ortalığı… Ucuz Latinler sarmışlar ortalığı…

Trabzon’u konuşuyoruz sezon başından beri… On iki tane yabancısı var Trabzon’un bir tanesi değer mi? 6 sene üst üste şampiyon olan Trabzon’da bir tane yabancı var mıydı? Trabzon’un dışından kaç adam vardı? Hepsi Trabzon’un çocuklarıydı. Türkiye’nin değil Trabzon’un çocuklarıydı. Bu işte… Türkiye’nin futbolunun bu olması lazım.

Diyarbakırspor amatör kümeye düşüyormuş. Gidin bakın bakalım kaç tane Diyarbakırlı var takımda! İstanbul’a ucuz yabancılar doluyor, İstanbul’un bütün yaşlıları, işe yaramazları da Anadolu’ya pazarlanıyor. Malatyaspor’da Malatyalı kalmadı, Manisaspor’da Manisalı yok. O zaman niye Manisa’da spor var? O zaman milli takıma nereden oyuncu gelecek?

Şansımızı sürdürmek için Macaristan’ı mutlaka yenmemiz gerekiyor. Tabii galibiyet için de mutlaka her şeyimizi ortaya koymamız gerekiyor. Diyorum ya; yenebiliriz. Şu milli takımda oynayan adamlar kötü adamlar değil. Ama Abdullah Avcı’nın bu takımı bugüne kadar yönetemediği ortaya çıktı. Yönetseydi çünkü bugün biz en azından Hollanda’nın arkasından ikinciydi. Abdullah Avcı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki başarısını milli takıma taşıyamadı. Yanlış tercihler, yanlış seçimler yaptı. Yanlış takımlar yaptı. İşte bu hale geldik.

Uzun bir süre Galatasaray’da kadroya dahi giremeyen Gökhan Zan milli takıma çağrıldı. O da ilginçti… Egemen sakat, yarın biri daha sakatlanırsa Gökhan Zan en tecrübeli milli takımdaki stoper… Yani, herhangi bir durumda göreve hazır… Galatasaray için de göreve hazırdı ama oynadığı zamanlardaki canlı bomba haline bakarak ben Gökhan Zan’ı çağırmazdım.

Aldığı altın madalya ile Olimpiyatlarda gururumuz olan Aslı Çakır’ın üzerinde kara bulutlar dolanıyor. Doping yaptığına dair iddialar ortaya atıldı. Ardından Nevin ve Gülcan’ın da adı geçiyor. Federasyon “Bize bir bilgi gelmedi” diyor ama araştırma yapıldığı ifade ediliyor. Siz ne düşünüyorsunuz, doping söz konusu olabilir mi?

Şimdi bilgi geldiği açık… Oradaki masumiyet karinesi gereği; insanların durup dururken kirletilmemesi… Doğru, haklı… Onun için federasyon durup dururken kendi kendine ‘Bize böyle böyle yazı geldi. Bunlar hakkında araştırma yapılıyor’ demesine gerek yok.
Ama hele günümüzde şuna da gerek yok; ‘Efendim Aslı Çakır Alptekin’in Olimpiyat’ta doping yapmadığına dair raporu vardı.’ Olsun. Sydney’de Marion Jones’un yedi tane madalyasının yedisinde de ‘doping yoktur’ raporu vardı. Marion Jones’un hayatında ‘dopingli’ diye raporu yok. İki yüzden fazla teste girmiş, hepsi negatif.

Lance Armstrong’un girdiği testlerin sayısı 500’e yakın… Hepsi negatif. Ama Marion Jones’un da bütün madalyaları ve unvanları geri alındı, Lance Armstrong’un da… Bütün dünya bunları bilirken, konuşurken ‘Efendim raporu var!’ Bu tatmin edici bir açıklama değil. Saklamak da çok yanlış. ‘Biz konuyu gündeme getirmedik. Durup dururken şu sebeplerle getirmedik; Olimpiyat şampiyonu bir atletin adını ortaya atıp polemik konusu yapmanın alemi yok.’

Ama günümüzde raporların ötesinde, yarışmalarda ve kontrollerde alınan tahlillerin ötesinde yeni bir uygulama var, ‘biyolojik pasaport’ diye. İnsanların çeşitli zamanlardaki kan değerlerine bakıyorlar, kan değerleri değişiklerinde ani artmalar olduysa bunun sebebini araştırıyorlar. Bunun sebebi gayrimeşruysa doping aldığını kabul ediyorlar, bunun için raporunun olması şart değil ve gereken cezayı veriyorlar.

‘Birtakım atletlerimiz hakkında böyle bir araştırma yapılmaktadır. Sonuç alınana kadar kimsenin adını ortaya atmanın, polemik yaratmanın alemi yok. Bunun için de federasyon olarak biz herkese saygı duyarak sessizliğimizi muhafaza ediyoruz. Sonuç alındığı zaman gereken açıklama kamuoyuna yapılacaktır’ dersin, geçer gidersin.

Aslı’nın Olimpiyatlardan sonra hiçbir resmi yarışta koşmaması bir soru işareti midir?

Evet; ben yarışmayan atletten her zaman korkarım. Bir atlet yarışmıyor ise eğer ben ondan her zaman korkarım. Çünkü yarışmama tek başına verilecek bir karar değil. Atletin yarışmaması antrenörle beraber alacağı bir karar. Antrenör; o atletin sabah yediği kahvaltıdan başlayarak, gece uyuyana kadar içtiği her şeyden haberdar, bilen bir kişi… ‘Günümüzde olimpiyat şampiyonu’ ne demek! Hangi koşuya gitsen 50 bin dolar cep harçlığı alırsın. ‘Benim bunlara ihtiyacım yok, ben para istemiyorum’ diyen bir sporcu olur mu!..

Niye diyor? Kafamda ki soru işareti budur hep benim… Bunu Aslı için söylemiyorum, Süreyya’ya da söyledim, koşmadığı dönemde Nevin için de söyledim. Bir üst düzey atlet, bir dünya çapında atlet eğer Avrupa’da her hafta yapılan Grand Prix yarışmalarına katılmıyorsa, ‘Ben burada koşmak istemiyorum, ben buradan para kazanmak istemiyorum’ diyorsa eğer o zaman bir soru işareti kafamda uyanır.

Umarız sorunsuz atlatırız; değerli bir sporcu, Türkiye için değerli bir madalya…

Şimdi yalnız ok yaydan çıktı. Artık bundan sonra ‘gizlilik’ demek ‘Türkiye’nin bütün üst düzey atletlerinin dedikodulara, polemiklere katılması’ demek. Federasyon bir açıklama yapmasıyla ertesi gün Nevin Yanıt’ın adı açıklandı bu defa medyada… Şimdi Gamze’nin de bu işin içinde olduğu söyleniyor. Artık herkes kafasından bir şey uyduracak.

Onun için Türkiye Atletizm Federasyonu’nun ‘Şu atletlerin biyolojik pasaportları incelenmektedir. Ama şu ana kadar alınmış hiçbir sonuç yoktur’ demesi lazım ki kimse durup dururken dedikoduya, polemiklere hiç muhatap olmasın.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu