Haber

Ofsayt futbolu çekmek zorunda mıyız?

İki haftalığına uzak bir diyara kaçıyorum. Gazete yok, televizyon yok, futbol bile fazla yok. Gündem dışı üç yazı bıraktım arkada. Belki de gündemin ta merkezinde konular, kimbilir.
***
Futboldan çok anladığını sananların anlamadığını sandıklarına pekçe sorduğu bir soru var: “Ofsayt nedir?” Sanki bunu bilen her şeyi bilecekmiş gibi özellikle kadınlara yöneltilen bir soru bu. Başkaları da ofsayt kuralını futbolda musibetlerin kaynağı görüyor. Onlara göre takımlar bu kural yüzünden atak yapamaz, savunma yapmak zorunda kalır. Çözüm ofsaytın kaldırılmasındadır.

Önce ofsayt vardı

Oysa ofsayt kuralı futbolun belli bir aşamasında ortaya çıkmış bir şey değil. En başından beri var. Kalecilerin farklı forma giymediği, topu alıp karşı kaleye gittiği zamanlardan beri yani.

Futbol İngiltere’de Rugby’den evrildiği için bu kuralı oradan alıyor. Sürekli itiş kakışla oynandığı ama rakibe saygının baştacı edildiği için, “Centilmenlerin oynadığı holigan sporu” olarak bilinen Rugby’de topu pas olarak ileriye doğru atmak yasak. Bu uyanıklık sayılıyor, fırsatçılık sayılıyor. Sadece topla ileri koşu yapabiliyorsunuz. Yani rakibe sizi yakalama fırsatı, göğüs göğüse mücadele şansını tanımanız gerek… Çok sonraları Brezilyalı’nın sihirli ayağı Garrincha rakibine çalımı basacak, sonra rakibin karşısına geçmesini bekleyip aynı çalımı bir kez daha atacaktı; attığı çalımın rastlantı olmadığını gösterircesine… O zamana kadar elleri kullanmanın yasak olduğu ama her türlü numaranın mazur görüldüğü futbol oyunu, çoktan ‘holiganların oynadığı bir centilmenler sporu’na dönüşmüştü.

Topu ileriye doğru atmanın ayıp sayıldığı o ilk günlerde atak yapmanın tek yolu topu sürerek ilerlemekti. Rugby’de elle yaptığınızı futbolda ayakla yapıyordunuz. Sonra birden ileriye pas denilen şeyin futbolu hızlandırdığı, heyecanlandırdığı ve seyir bakımından güzelleştirdiği farkedildi. Ne var ki, topu ilerideki arkadaşınıza attığınızda, arkadaşınız ile karşı kale arasında en az üç oyuncu bulunmalıydı. Sonra biliyorsunuz bu sayı ikiye indirildi.

Yakın zamanda ise ofsayt kuralı atak yapanlar lehine daha da geliştirildi. Artık bir rakip oyuncunun pas verdiğiniz arkadaşınızla rakip kale arasında bulunması ve en az bir rakibin de arkadaşınızla aynı hizada olması ofsayta düşmemeniz için yetiyor. Ayrıca ofsayt pozisyonda olmakla birlikte topa gitmeyen ya da bariz bir şekilde takımına avantaj sağlamayan oyuncu ofsaytta sayılmıyor… Bu değişiklik futbolu hızlandırdı mı, yoksa yavaşlattı mı, ileride geleceğiz bu soruya.

Ofsayt kötülüklerin anası mı?

Önce şu soruyu irdelemek lazım: Madem ileriye doğru paslar futbolu hızlandırıyor ve güzelleştiriyor, o zaman ofsaytı bütünüyle kaldırmak gerekmez mi? Güzelim ataklar ofsaytla kesilmese olmaz mı?
Olur tabii. Ben de bu atakların kıl payı ofsaytlarla kesilmesinden hoşlanmıyorum. Üstelik yardımcı hakemlere “Emin değilseniz oynatın” denmişken elleri kaşındığı için olsa gerek, çoğu kez bu kıl payı durumlarda bayrak kaldırıyor yardımcılar…

Kendi hesabıma, ‘onsekiz’ ön çizgisi hizası ile aut çizgisi arasında kalan son alanda ofsaytın kaldırılmasına razı olabilirim. Oyun oraya gelmişken artık ‘on’ mu, ‘off’ mu, yani içinde mi, dışında mı hesabı olmamalı gibi geliyor bana.
Bu ayrı ama futbol denen oyunun bütün seyrine, iç dinamiğine bakalım. O kıl payı pozisyonlar bizatihi ofsayt kuralı yüzünden doğmuyor mu? Ofsayt kuralı olmasa forvetler ‘beleşçi’ pozisyonuna geçip kale önüne sandalye atıp oturacaklar. Savunmacılar da onların başında bekleyecek. Sonra ne olacak? Kaleden kaleye top şişirilecek. Böyle bir futboldan zevk alır mısınız? Mahalle maçında bile ‘beleşçi’ çok hoş karşılanan bir mevki değil.

Total futbolun kökeni

Ofsayt kuralı savunmaların öne çıkmasına, atağa katılmasına olanak veriyor… Birçok dilde ofsayt yerine ‘oyun dışı’ anlamına gelen sözcükler kullanılıyor. Savunmalar atakçıların başında beklemek yerine ileri çıkınca atak gücünüz artıyor, oyunun boyu kısalıyor, her oyuncu daha fazla işleve soyunuyor, atağa daha fazla oyuncu katılıyor. ‘Etkin alan’da, ya da ‘oyun içi alan’da futbol müthiş bir dinamizm kazanıyor.

Kazanmak isteyen, gol atmak isteyen savunmayı ileri çıkarmak zorunda. Gol yemekten korkanlar, bir gol atıp üzerine yatmayı yeğleyenler ise savunmalarını geride tutmak, her atakta kalelerine doğru kaçmak zorunda. Bunlar belki kazanıyor ama futbolları sıkıntıdan başka bir şey vermiyor.

Dünyada ofsayt kuralının ‘kötü tarafından’ yararlanan, yani bu kuralı gol yememek için kullanan en mükemmel sistem 1960’larda Helenio Herrera’nın ‘katenaçyo’suydu. Savunma arkasında bir oyuncu sarkık olarak oynuyor, kaçan futbolcuları kolluyordu. Onun önünde de sert bir blok vardı. Sonra bu sarkık futbolcuyu hareketlendirerek Batı Alman’lar ‘libero’lu ya da ‘süpürücü’lü sistemi, güzel futbol oynamadan kazanmanın anahtarı yaptılar.

Tam ters uçta yer alan Rinus Michels ise Ajax’ta, sakalı ve saçlarıyla o zamanlar Türkiye’de pek popüler olan Hulsof’u öndeki üçlünün arasına sokup çizgi savunmaya döndü. Top rakipteyken savunma ortasındaki ikili birbirinin kademesine giriyor ama topu kazanınca geri dörtlü toplu olarak ileri çıkıp orta saha işlevi görüyordu. Toplu savunma, toplu atak için ilk şart savunmanın toplu olarak ileri çıkmasıydı. 1998’da Fransa Milli Takımı, bugün de Barcelona top rakipteyken bile savunmayı orta çizgiye çıkartarak iyice abartmiş durumda bunu.

Biraz geriye dönelim. Schön’ün liberolu Batı Almanya’sı, 1974 Dünya Kupası finalinde Michels’in liberosuz Hollanda’sını yenecekti ama ilk dakika penaltısı o maçın öyküsünü sistemlerden alıp başka etkenlerin kucağına atacaktı. On dört yıl sonra yine liberolu Batı Almanya, Dünya Kupası finalinde, Maradona’nın derin paslarıyla hızlı çıkan Arjantin karşısında dayanamayacak, gol yememe mühendisliği gol atma sanatçılığına boyun eğecekti.

İleri, hep ileri

Gelelim bugüne. Ofsayt kuralının değiştirilip, pasif ofsaytın kapsamının genişletilmesinden, öncelikle ‘total futbol’ ekolünden gelenlerin, örneğin Rijkaard’ın, Cruyff’un rahatsız olması garip değil mi? Maksatlarına baktığınızda değil. “Atak yapan takım pasif alanda bir oyuncu bekleterek tuzak kuruyor, buna uyanan savunmacılar da arkaya sarkıp onların yanında bekliyor, aradan sarkacakları bekliyor” diyorlar, “Bu da oyunun boyunu uzatıyor, futbolu durağanlaştırıyor.”

Haklı oldukları noktalar yok değil ancak bunlar bizim gündemimiz dışında… Bütün o ‘güzel futbol’ laflarına rağmen biz ofsaytın kötü tarafından yorumunun kitabını yazmışız. TV’de pilot kameradan izliyorsunuz, bir uzun top atılıyor, o ne, kale önünde yedi sekiz adam var! Sonra o kaleden öteki kaleye bir uzun top atılıyor, bu kez karşı kale önünde eğleşen yedi sekiz adam görüntüye giriyor. Çünkü kuru sıkı cesaret lâflarına karşın bizde kaybetme korkusu, kazanma cesaretinin önüne geçmiş durumda. Takımların attığı değil, yediği gole bakılıyor. Savunmasını ileri çıkaran bir takım, “Ama çizgi müdafaa araya çok adam kaçırıyor” diye eleştiriliyor.

Modern futbol diye kafası Derwall’de kalmışlarla, total futboldan sahaya forvet doldurup oraya buraya koşmayı anlayanlarla bu kadar zamanda liberodan önlibero saçmalığına geldik. Önlibero defans yapacak, 10 numara oyun kuracak, santrforlar sırtı kaleye dönük top bekleyecek, savunma geriye kaçacak, adam tutacak…
Biz de, ‘oyun dışı alan’da oynanan futbola mecbur kalacağız. Öyle mi?

SPOT IŞIĞI

Beşiktaş seçimleri üzerine son söz:
“Taraftar protestoyu bıraksın, Kongre kararını verdi” diye bir ağızdan konuşanlar var.

Aidatını yatırdığı halde oy vermeye gelmeyen 5 binden fazla üyeyi ve Demirören’e oy vermeyen 3 bini aşkın kişiyi bir yana bırakıyorum. Demirören’e “Yeter” diyenlerin ezici bir çoğunluğu Kongre üyesi değil ki! Çoğu yüksek giriş ücreti yüzünden kulübün dışına atılmış taraftarlar. Taraftar ile Kongre arasındaki yarılmanın sebebi bu.

Bu yarılmayı ortadan kaldırmanın devrimci ve reformcu çözümleri var. Ben reformcu çözümü söyleyeyim:

Kendine çok güveniyorsa Yönetim, toplar bir olağanüstü tüzük kongresi… Giriş ücretini 2 bin liradan 200 liraya indirir. Yıllık aidatı da 50 liradan 300-400 liraya çıkartır. Halkın kulübünün kapılarını taraftara açar. Sonra da Kongre’de oy vermek için bekleme süresini iki yıldan altı aya indirir. Kulübünü çok seviyorsa da, Beşiktaş’ın ‘B’sinden haberi olmayan kongre üyelerini temizler ayrıca.

O zaman seçim sonuçlarına kimsenin itirazı olmaz.

İbrahim Altınsay

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu