Haber

Stat da aynı, anlayış da

Olanca aşkıyla özlediğimiz futbol için kimimiz Atatürk Olimpiyat Stadı’nda, kimimiz de ekranları başında derbi izlemek istedik. Birileri bir biçimde bu isteğimize limon sıksa da, ben almam gereken keyfi ziyadesiyle aldım.

Her sezon öncesi temennilerde bulunuruz ya, bu sezon için de bulunduk elbette. Mesela kavgasız, gürültüsüz geçsin isteriz. Ya da hakemlerin bir önceki sezona göre daha dikkatli ve adil olmalarını bekleriz. Pazar akşamında oynanan maçı 2009-2010 sezonunun startı kabul edersek eğer, sizce bu dileklerimiz kabul oldu mu dersiniz? Komik soru biliyorum…

Hakem Yunus Yıldırım’ın verip vermedikleri ile ilgilendiğimiz kadar acaba sahadaki oyunla da ilgilendik mi, o da meçhul! İlgilenmeyenlere hatırlatayım; ‘güzel maçtı’. Ancak bu maçta da belirtmeden geçemeyeceğimiz nur topu gibi birkaç noktamız oldu…

Ben maçı evden seyrettim çünkü Olimpiyat Stadı’ndan nefret ediyorum. Geçmişte defalarca gittiğim ve her seferinde saatlerce eve dönüş çilesi yaşadığım bu stada bir daha da gitmeyi düşünmüyorum (daha da gelmem!) Ama maça giden bir arkadaşımın anlattığı hikâyeyi sizinle de paylaşmak isterim.

Statta bira satıldığını duymamıştım ama bu maçta satılmış. Ve tabii bu sayede bol miktarda memleket manzarası ile karşılaşılmış. En garibi ise şu: Alex de Souza’nın attığı ikinci golden sonra sevinen bir Fenerbahçeli birasever, galibiyetin gazıyla şişeyi sahaya atıvermiş (bari kutuyla satsalardı). Dolu şişenin görevlilerin ayakları dibinde nasıl patladığını tahmin edebilirsiniz.

Şişe patladıktan sonra bir bölümünün saha içine sıçradığını duyduğumda gözlerim iyice pörtledi. Allahtan Fener galip, ya bir de o golü yemiş olsalardı, gerisini siz düşünün. Ayrıca yetkililer, Olimpiyat Stadı’nın tribün-saha uzaklığına güvenerek bira satışına izin verdilerse buna hiç güvenmesinler. Alt tribünden çok rahat isabet ettirenler varmış!

Hakem Yunus Yıldırım’ın bu maça verilmemesi için bir süredir medyada bas bas bağıran MHK eski başkanı Bülent Yavuz’un maalesef haklı olduğu ortaya çıktı. Bu maç için uygun değildir diye federasyonu günlerce uyaran ancak bir sonuç alamayan Yavuz için tecrübeli eski hakem mi diyelim yoksa eyyam gemisinin kaptanı mı bilemiyorum ama kabul edelim ki; dedikleri bire bir çıktı.

Yıldırım’ın görmediği penaltılara insanlık halidir deyip es geçiyorum ancak Beşiktaşlıların es geçmediği gün gibi ortada. Federasyonun hakem Yıldırım’ı dinlendirme gibi bir tasarrufu olacağını tahmin etmiyorum ancak ilk 10 hafta herhangi bir Beşiktaş maçında görülme olasılığı sıfır gibi!

Haluk Ulusoy federasyonundan bugüne çok zaman geçti. Başkanlar, yönetim kadroları değişti ama bir tek şey hâlâ aynı. Para harcama… Duyduğuma göre geçtiğimiz sezon gözlemciler için harcanan para miktarı 1,5 milyon liraymış. Ve tabii bu miktarın büyük çoğunluğu Turkcell Süper Ligi ve Bank Asya 1. Ligi’ne harcandı.

Gözlemcilerin yaptığı birkaç önemli iş vardır. Maçlardaki olayları raporlamak, ihlal edilen ne varsa yakalamak gibi. Ancak bir önemli işi daha vardır gözlemcinin: Maçı yöneten hakemlerin performanslarını bildirmek… Bu raporlara göre hakemler bir üst klasmana terfi ederler. Bu yıl neredeyse kimsenin terfi almadığı üst ligler için harcanan bunca para ne oluyor öyleyse? Yunus Yıldırım’ın performansını görünce aklıma geldi, sorayım dedim…

Öyle ya da böyle, yeni bir sezona merhaba demek üzereyiz. O zaman biz yine o güzel gülümsememizi takınıp, her şeye inat iyi şeyler dileyelim.

Yeni sezonda kulüplere, taraftarlara ve tüm spor emekçilerine başarılar diliyorum…

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu