FutbolHaberTransfer

‘Beden dersinde öldürülmüş çocuklar’

Federico ‘Kiko’ Macheda adını üç hafta öncesine kadar çok az futbolsever biliyordu. Bilen de doğru telaffuz edemiyordu…

Manchester United forması giyen bu İtalyan genç henüz 17 yaşında. İki hafta öncesinde Man U-Aston Villa maçının 61. dakikasında ilk kez A takım formasıyla oyuna girdi. O sırada takımı 2-1 yenikti. Macheda uzatma dakikalarında çok
şık bir gol atacak ve United 3 puanla sahadan ayrılacaktı.

Aynı oyuncu bir hafta sonra Sunderland maçında 75. dakikada skor 1-1’ken oyuna girdi. Bir dakika sonra ayak koyduğu top ağlara gidince takımı yine onun golüyle üç puanı aldı.

Futbol hâlâ böyle hikâyeler yazabiliyor işte… Bir gecede değil, toplam 45 dakikada bir küresel yıldız yaratabiliyor. Tabii bu hikâyenin asıl yazarı, Kiko’yu 16 yaşında yetiştiği Lazio’dan kaparak ailesiyle birlikte Manchester’a getiren, profesyonel sözleşme imzalatan ve en önemlisi, şampiyonluğa giderken en önemli maçta ona forma veren Alex Ferguson. Aynı Ferguson, geçen haftaki Federasyon Kupası yarı finalinde Macheda’yı ilk 11’de Wembley’e çıkarmakta tereddüt etmedi.

Macheda, Arda, Batuhan…

Macheda’nın yıldızının parladığı saatlerde, son yıllarda yetişmiş en iyi futbolcumuz Arda Turan kameralara heyecanlı heyecanlı konuşuyor, Fenerbahçe derbisindeki kavgayı “Biz onlara ağbi çekiyoruz ama onlar bize kardeş gibi davranmıyorlar, ayıp oluyor” gibisinden şeyler söylüyordu. Mahalle maçlarında çıkan kavgayı, azar işitmemek için büyüklerine açıklamaya çalışan çocuk naifliğindeydi.

Bir hafta önce, Beşiktaş’ta yetişip Eskişehirspor’a kiralanmış, bu arada Türkiye A takımında forma giymiş olan Batuhan Karadeniz manşetlerdeydi.

17 yaşındaki bu yetenekli futbolcu takımının kampından kaçıp gece kulübünde sabahlamış, olay ortaya çıkınca, “Ben kamptaydım, başkasını bana benzetmişler” diye açıklama yapmıştı… Beşiktaş Başkanı Demirören de, bir soru üzerine, “İlkelerimize uymazsa Batuhan’ı geri almayız” cevabını verecekti.

Çocuk yaşta Beşiktaş’a gelen bu genç şimdiye kadar hangi ilkelere göre yetişmişti ki! Kişiliği ve davranışları üzerinde Beşiktaş’ın hiç mi etkisi yoktu?  Bu soru bir yana, başkanlığı sırasında yapılan onlarca transfere bakıldığında,
Demirören’in ilkesizlikten başka ilkesinin olduğu söylenebilir miydi?

Kısaca sorun şu: Elâlem 17-18 yaşındaki futbolculara en kritik maçlarda sorumluluk verirken, bizde 24 yaşına gelmiş oyuncular neden hâlâ ‘ümit veren genç’ statüsünde oynuyor? Kadrosu sapır sapır dökülürken Fenerbahçe, yabancı
kulüplerin ‘ilgilenebilecekler’ listesinde olan 18 yaşındaki Abdülkadir Kayalı’ya neden forma vermiyor? Neden 70 milyonluk Türkiye’den, Avrupa’da yaşayan 3 milyona yakın Türkiyeliden çıktığı kadar üst düzey futbolcu çıkmıyor?

Çünkü kulüpler çocuklarımıza hiçbir şey vermiyor. İster ‘altyapı’ deyin, ister ‘öz kaynak düzeni’, ister ‘akademi’, çocuk ve genç takımlar sistemi çağın fersah fersah gerisinde. Çoğu kulüpte zaten bir angarya. Federasyondan para koparıp başka yerlere harcamak için âdet yerini bulsun diye açık tutuluyorlar.

Öteki kulüplerde bu takımlar hevesli ama yeteneksiz ve görgüsüz ‘yöneticicik’lerin elinde. Sanki bu takımlar süper lig şampiyonu olacakmış gibi, transferler yapılıyor, primler dağıtılıyor, hakemler ayarlanıyor. ‘Sahalarda görmek
istemediğimiz’ bütün kötü alışkanlıklar burada başlıyor.

Zaten mevcut sistem ve statü genç futbolcu yetişmememsi için özel hazırlanmış gibi… Kulüplerdeki sistem de ne yetenek belirlemeye, ne teknik ve kültürel eğitime, ne de hayata karşı hazırlanmaya dayanıyor. Oyun ahlakı değil, ne pahasına olursa olsun kazanma fırsatçılığı öğretiliyor.

Ayşe, Fatma, Ali, Şivan…

Pekiyi, sorun sadece kulüplerin çocuklara yeterince önem vermemesine mi dayanıyor? Haklı olarak ‘yırtıp kurtulma umuduyla’ ülkenin hemen hemen bütün yoksul çocukları top peşinde koşarken ülke olarak cevabımız ne?

Devlete mutlak sadakat isteyen tek millet, tek kültür yaratma iddiasındaki resmi ideoloji futbolu okullarda yasaklamıştı biliyorsunuz. Futbol, çocukların zihinsel ve fiziksel olarak zararlı, yozlaştırıcı bir şeydi. Beden Eğitimi dersinde çocuklar uygun adım yürüyüşlerle, sert selam duruşlarla sanki oyuna ve eğlenceye değil, savaşa hazırlanıyorlardı.

Şimdi de, özellikle devlet okullarında çok şeyin değiştiği söylenemez.Okul bahçeleri ve avluları dışında, semt sahalarının, top koşturulacak alanların hepsi rant canavarına kurban edildi zaten. Arsalar ve sokaklar çocuklardan alınıp arabalara terk edildi… Örneğin, Türk modernleşmesinin medar-ı iftiharı Akmerkez’in yerinde zamanında çoluk çocuğunu sabah akşam top koşturduğu bir futbol sahası olduğunu biliyor muydunuz?

Daha vahimi çocuklarını bu kadar kolay harcayan başka ülke var mı? 11-12 yaşındaki kız çocukları erkenden evlendiriliyor, mal gibi görülüyor. Erkek çocuklar oyun oynamaya zaman bulamadan insanlık dışı koşullarda çalıştırılıyor.

Bunlar şanslılar. Şansızlar köle gibi satılıyor, sakatlanıyor, dilenciliğe zorlanıyor. Babaları, ağbileri başını bağladı diye kız çocuklarının bir bölümüne okul yasaklanıyor. Onlara kuran kursundan, İmam Hatip’ten başka seçenek bırakılmıyor. Bir ülkede okuma hakkı bir bez parçasına bağlı.

Bizim gazetenin ismiyle müsemma birkaç yazarından biri olan Yıldırım Türker’in pazartesi yazısını okuyun lütfen. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’ den aktararak şu dökümü veriyor Türker:

“TMK ve TCK’daki terör suçlarından 2006  ve 2007’de 1572 çocuk hakkında dava açıldı. Özellikle Diyarbakır,
Adana, Van, Hakkâri gibi illerde yoğunlaşan tutuklamalar, çocukların hakkında açılan ve ağır cezalar istenen davalar sürecinde de devam etti.”

Şaka değil 30 yıl hapse varan ağır cezalar bunlar. Daha geçen hafta bayrak indirdi diye 17 yaşında bir çocuk 8 yıl hapse mahkûm edildi… Onlar için futbol, koğuş ya da hücre duvarına, eğer yönetim izin verirse asılacak soluk bir poster artık.

Sonra da her fırsatta çocuklarımıza asker ve polis kıyafetleri giydiriyoruz.

Birbirlerine silah çekip oynamalarını sırıtarak seyrediyoruz. ‘Yiğitlik, mertlik’ diye küçücük çocuklara mafia kabadayılarını, pusucuları, katliamcıları örnek gösteriyoruz. Büyüdüklerinde, ‘Ne için?’ demeden savaşa gitsinler diye.

Ülkeyi aydınlık günlere götürecek çocuklarımızı ‘devlet dersi’nde, ‘neşe dolduracak’ çocuklarımızı beden dersinde öldürüyoruz.

Bütün çocuklardan özür diliyorum.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu