FutbolHaber

Top yuvarlak ama ceza alanı dikdörtgen

Geçen pazar gününden üç pozisyon…

Bir: Manchester United ve Aston Villa, İngiltere Lig Kupası finalinde oynuyor. Daha üçüncü dakikada United’lı Vidiç ile Villa’lı Agbonlahor ceza alanında baş başa kalıyor. Agbonlahor topa egemen olmaya çalışırken, Vidiç’in faulüyle kendini yerde buluyor. Hakem Phil Dowd penaltıyı veriyor ama Vidiç’e kart yok… Kırmızı gösterse United 10 kişiyle kazanabilecek mi? Sarı gösterse Vidiç ikinci yarıda gördüğü sarıyla oyun dışı kalacak mı? Bunları ‘Allah bile’ bilemez artık.

İki: İstanbul BB-Fenerbahçe maçı… Adetleri üzere Fenerliler, Güiza’ya uzun bir top atıyor. Top havadayken İstanbul BB’li Ekrem, Güiza’ya faul yapıyor. Hakem Fırat Aydınus faulü veriyor ve Ekrem’e sarı kart gösteriyor… Ekrem’e kırmızı gösterse Fenerbahçe maçı kazanacak mı, ya da berabere bitirecek mi? Allah buna da ‘Bana sormayın’ der herhalde.

Üç: Galatasaray-Kasımpaşa maçı… Galatasaraylılar rakip ceza alanına uzun bir top indiriyor. Top yere değerken Kaşımpaşalı Koray, Galatasaraylı Jo’ya faul yapıyor.

Hakem Mustafa Kamil Abitoğlu penaltıyı veriyor ve Koray’a kırmızı kart gösteriyor. Koray oyunda kalsa Kasımpaşa beraberliği sağlar mı, Cim Bom farkı açabilir mi? Bunlarla uğraşmak ‘Allahlık işler’den bile değil.

Pozisyonlar aynı yorumlar farklı

Pozisyonlar benzer ama yorumlar farklı. Üç hakem de faulü veriyor ama kart konusunda farklı hareket ediyor.
Üç pozisyon da bu bakımdan tartışılıyor.

Aston Villa menajeri O’Neil’e göre hakem Manchester United’lı Vidiç’i kesin atmalıydı. Villa’lı oyuncuların bazıları da aynı görüşte…

Fenerbahçe-İstanbul BB maçında hakemin Ekrem’e kırmızı kart göstermesi gerektiğini söyleyen bir sürü yorumcu var (Fenerbahçe Başkanvekili’nin, hakem Aydınus’u ‘Fener düşmanı’ ilan etmesi ise yorum falan değil, resmen hakaret ve kışkırtma. Federasyon bu ‘adli’ konuyu uyduruk ‘hak mahrumiyeti cezası’ ile geçiştirirse bilsin ki, kendi hakemlerine en büyük kötülüğü yine kendisi yapıyor).

Galatasaray-Kasımpaşa maçındaki kart doğru bulunuyor ama onun üzerinden Ekrem’e çıkmayan kırmızı kart eleştiriliyor genellikle.

İşin garibi ben tam ters görüşteyim… İlk iki pozisyondaki hakem kararlarını anlaşılır ve akla yatkın buluyorum. Son pozisyonda Koray’a gösterilen kırmızı kartın ise fazla ağır ve işgüzarca olduğunu düşünüyorum.

Neden?

Bu ‘son adam’, ‘açık (bariz) gol şansı’ lafları eskiden yoktu. O zaman futbol oynanmıyor muydu? Pekâlâ oynanıyordu. Pekiyi neden kondu bu kurallar? Sahadan adam atmak için konmadı. Oyun güzelleşsin, gol şansları engellenmesin, dolayısıyla gol sayısı artsın diye kondu. Burada esas olan atak yapan futbolcunun açık bir gol şansına, olasılığına sahip olması… Rakip bunu engellediğinde kırmızı kartı görüyor. Yoksa sadece ‘son adam’ olduğu için değil. Son adam olunca açık gol şansını engelleme olasılığınız çoğalıyor doğallıkla.
Yani amaç oyunun akışını bozmamak ve golle sonuçlanmasını sağlamak. Bu sezon International Board daha da ileri gitti. Cüneyt Çakır’ın Lig TV’deki programında öğrendiğimiz üzere, açık gol şansı taşımasa da, gol umudu taşıyan pozisyonları engelleyen futbolculara sarı kart gösterilmesi yorumunu getirdi. Yani doğru çeviriyle ‘golle sonuçlanma olasılığı taşıyan’ atakları kesenler de, faulün şiddetine bakılmaksızın sarı kart görecek.

Pozisyonlarımıza dönelim.

Birinci pozisyonda Agbonlahor topa hâkim değil, Vidiç de önünde. Bu durumda hakem, teknik bir yorumla, bırakın açık gol şansını, gol olasılığı taşıyan atak şansını da görmüyor ve kartına baş vurmuyor bence.

İkinci pozisyonda ise top havada. Açık gol şansı yok ama golle sonuçlanabilecek bir pozisyon olasılığı
var. Sarı kart bu bakımdan yerinde bence.

Üçüncü pozisyonda da bence açık bir gol durumu yok, golle sonuçlanabilecek bir atak potansiyeli var. Jo topu alacak mı, alacaksa oradan kolayca gol atabilecek mi? Bence süpheli. Bana kalsa sarı kart yeterli.

Oyunun sürmesi ve güzelleşmesi açısından bakıldığında yorum bu. Ama futbol kuralını sadece ceza kesmek açısından algıladığınızda ‘Kart, kart’ diye tepinmekten başka çareniz yok.

Adaletin bu futbol

‘Sana göre, bana göre karar, kişisel bakışa göre hukuk olur mu?’ demeyin.
Futbol oyununun adaleti işte tam da böyle ‘Sana göre, bana göre’ bir hukuka dayanıyor. Çünkü bu bir oyun. Birileri bu oyunu ve kurallarını uydurmuş, biz de bu kurallar içinde oyunu oynuyoruz. Anlaşamayız belki diye aklı başında insanları, anlaşmazlık durumunda arabulucu olarak seçmiş, onlara da bu nedenle ‘hakem’ demişiz.

Ne var ki toplumda vicdan duygusu köreldikçe, hakkaniyete inanç zayıfladıkça, adaleti toplum işleyişinde değil de futbol gibi bir eğlenceli oyunda arar olduk. Pozisyonları süzemeyen, her fırsatta kart çıkararak otorite kuracağını sanan bir eski hakemimiz, “Toplumda adalet duygusu yoktu, onun için hakem oldum” gibisinden lâflar bile etmişti.

Böyle olunca hakemi hâkimle, futbol sahasını mahkemeyle karıştırıyoruz. Oysa Hakemin elinde terazi yok, düdük var. Tanıkları dinleyip, delilleri incelemiyor. Verdiği kararlar temyize gitmiyor.

Hakemin işi adaleti uygulamak değil. Futbol maçları anlaşmazlık çözme yerleri değil. Maç, anlaşmazlıklar çözülsün, hakem marifetini göstersin diye oynanmıyor. Mahalle maçlarında hakem mi var!
Hakemin asli işi oyuna karışmamak. Anlaşmazlık olduğunda pozisyonu kurala göre yorumlayıp bir karara varmak.

Burada ‘Kesin doğru’, ‘Kesin yanlış’ yok. ‘İyi yorum’, ‘Kötü yorum’ var.

Eşitlik arayan oyun oynamasın

Tamam, kural ve koşulların hakça bir yarışma ortamı sağlayacak yönde oluşturulması ve yorumlanması gerek. Ancak futbol sonuçta bir oyun, burada mutlak bir kesinlik, mutlak bir eşitlik aramayın. Futbolda bir pozisyondan ötekine geçilir ve oyun devam eder.

Bakın top yuvarlak ama ceza alanı dikdörtgen. Kalenin içinden topu elle çıkarmak da penaltı, ceza alanının en uzak köşesinde, kalenin tersi yöne giden topa dokunmak da… Nerede eşitlik, nerede adalet!

Bizim gibi siyasi ihtiyaca göre yasa yapma geleneğinin hâlâ canlı olduğu, darbeleri meşru gösterme anayasalarının hâlâ hukuktan sayıldığı bir ülkede futbolda adalet aramak bu oyunun ruhunu öldürmek demek. Bunlara kalsa oyunu 10 saniyede bir durdurur, sonra yeni bir yasa çıkartır, emirle yeniden başlatırlar… Hayatlarında oyun oynamamış ki bu adamlar.

SPOT IŞIĞI
HEPİMİZ SHOWCROSS OLABİLİRİZ

Kartın sana göresi bana göresi olur, ama rakibin sakatlanmasına neden olacak biçimde ona taban girmenin olmaz. Çünkü bunun oyunla falan alakası yok. Orada artık oyun bitiyor, insaniyet başlıyor. Mahalle maçında olsa ya kavga çıkar, ya da oyun orada biter zaten.

Geçen hafta sonu Premier Lig’deki Stoke City-Arsenal maçında, Arsenal’li Ramsey topu çabuk çekince, Stoke’lu Showcross’un tabanı rakibinin bacağını iki yerden kırdı… Akışkan futbol oynayan Arsenallilerin böyle darbelere açık olduğu, sert pres yapan Stoke’luların ise böyle sakatlıklara yol açabileceği söylenebilirdi. Ne yazık ki bu durum çok vahim bir sakatlıkla sonuçlandı.
Sakatlanmadan sonra olanlar daha da önemli… Showcross, daha kırmızı kart görmeden yıkıldı. “Benim ayağım kırılsaydı da o hamleyi yapmasaydım” diyordu kesinlikle sahadan çıkarken.

O sırada, istisnasız bütün Stoke taraftarı Ramsey’yi alkışlıyor, genç futbolcunun acısını paylaşıyordu.

Bana kalırsa bu gibi durumlarda maça devam etmenin bir anlamı yok. Maç başka bir zaman yeniden oynanmalı.

İbrahim Altınsay

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu