Haber

Hadi güle güle!

“Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur”…

Milli Takım(lar) Teknik Sorumlusu Fatih Terim’in Belçika maçı sonrası görevi bırakacağını açıklamasından hemen sonra gözler Türkiye Futbol Federasyonu’na çevrildi. Özellikle de başkan Mahmut Özgener’e. Benzer durumlarda olayı soğutmaya yönelik yönetici açıklamalarına sıkça rastladığımız için Mahmut başkanın “istifa kabul edilmiştir” şeklindeki beyanatı açıkçası beni çok şaşırttı.

Tıpkı daha önceki örneklerde olduğu gibi bu sefer de sahte ikna mesajlarıyla birkaç günü daha heba ederiz diye düşünüyordum. En azından grup maçlarının son gününe dek sürmeliydi bu ritüel. Ama olmadı! Federasyonun bu tavrını hocanın kararına saygı olarak anlamak mümkün elbette. Ben yine de tam tersini düşünüyorum. Yani TFF, resmen Terim’in istifa açıklamasına fırsat muamelesi yaptı ve olayı oldu bittiye getirdi.

Fatih Terim, tartışmasız Türkiye futbol tarihinin en önemli teknik direktörlerinin başında gelir. Ancak O’nun bu özelliğinin ardında sadece iyi teknik adam olduğunu iddia etmek komik ötesi bir yaklaşım olur. O, başarıyı da, başarısızlığı da kavga tadında yaşattı bu ülkeye. Bu sadece kendisiyle de sınırlı kalmadı maalesef! Defalarca gördük ki; gelişimlerine katkı yaptığı birçok futbolcu da tıpkı hocaları gibi kavgacı ve polemikçi kimlikleriyle öne çıktılar.

2008 Avrupa Şampiyonası sürecinde ve öncesinde Fatih hoca ile ilgili birkaç yazımda özellikle bu tavrının Türkiye’nin futbol serüvenine nasıl zarar verdiğine değinmeye çalışmıştım. Bu yazılardan biri de “Terim kendine âşık” başlığını taşıyordu. Ve ben hala aynı iddaadayım.

Terim’i bir efsane kisvesine sokan ve bunu sadece o dönem Galatasaray’ın kafile uçağına binebilmek için yapan birçok gazetecinin eminim şimdi kuyrukları titriyordur. Zira soru sormaya bile çekindikleri o teknik adam sayesinde hayatlarının en güzel yazarlık dönemlerini yaşamışlardı. Muhtemelen, Terim’in işler ters giderken basın mensuplarına karşı takındığı küstah tavrın altında da bu al-ver gülümcü anlayış yatıyordu.

Basın toplantılarında çocuk azarlar gibi gazeteci fırçalaması, kafayı taktığı bir köşe yazarına telefonda ana avrat küfredip sonra da “hiç pişman değilim” demesi, O’nun alışageldiğimiz klasik tavrıydı.

Peki ya o dönem çok şikâyet eden medya mensupları?

Ortak akılla davranan bazı basın emekçilerinin dışında kaç kelli felli spor yazarı Terim’in bu tavırlarına karşı çıktı? Hangisi bir meslektaşı aşağılanırken kalemini oturduğu sandalyeye bırakıp o gergin salonu terk etti?

Hiçbiri…

Ve en komiği o gün Terim’in yüzüne konuşamayıp arkasından sallayanların birçoğu şimdi “Terim kalmalıydı” diyecek kadar yalaka takılmaya devam ediyorlar.

İstikrar diyorlar…

Bir takımın başarılı olması için istikrara ihtiyacımız varmış. İstikrarın ne demek olduğuna sözlükten bakmalarını öneririm onlara. Ben baktım.

“Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık” Ve bir de not var. Sadece tutarlı insanlarda olur!

Not: Belçika maçında cezalı olan Fatih Terim’in tribünde olmasına lafım yok ama yanında duran Müfit Erkasap’ı anlamam mümkün değil. Hem Oğuz Çetin’den hem de Metin Tekin’den kıdemli hoca olan Erkasap’ın kulübede olmaması bana şu soruyu sordurttu.

Yardımcı hoca mısın yoksa çanta mı?

Erkut Tekin

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu