FutbolHaber

Bir günlük taraftar, ömür boyu sempatizan

Taraftarlık gittikçe ‘melez’ bir şey oluyor. Kendi takımınıza koşulsuz bağlısınız ama öteki takımlara da az ya da çok sempati duyabiliyorsunuz…
Pazar gecesi şampiyon oldular ya, içimde hep bir Bursaspor sevgisi olduğunu fark ettim. Bir günlüğüne Bursasporlu oldum. Hem de son yıllarda kalbimi kıran bir sürü olaya
neden olmalarına karşın.
Şampiyonluk çocuklaşmak gerçekten. Ben de pazar gecesi yatılı okul yıllarıma döndüm. Bursalı arkadaşlarımla birlikte Vefa Stadı’ndaki ikinci lig maçlarına gidişimizi hatırladım. Kalede Osman, ileride Ersel, Mesut… O zaman bile havalıydı Bursaspor: “İkinci lig falan bize göre değil, biz çok yukarıların takımıyız” der gibiydi….
Sonraki yıllarda gönlüme Eskişehirspor girecekti. Yeniliği ve devrimi temsil ettiler. Es-Es formasıyla parlayan futbolculardan kuruluydu takım; Mümin, İsmail, Kâmuran, Nihat, Fethi, Ender… Hep kıyısından döndüler şampiyonluğun. ‘İstanbul tekeli kırılabilir’ düşüncesini akıllara ektiler… Bakarsınız gelecek sezon Eskişehirspor yıllar önce yarım kalan işi bitirir.

Geç kalmış şampiyonluk
“Beşinci şampiyon çıkacaksa bu Bursaspor olur” dedim yıllardır. Sezon başında da defalarca söyledim. Hasbelkader yakın ilişkim oldu bu kulüple… Hem de ufuk genişletip altyapılarını dünyaya açtıkları 1990’larda.
Bir kere Bursa, İstanbul ve Ankara olmasa da yaşayabilecek, varlığını sürdürebilecek bir kent. Fazlası var, eksiği pek yok. “İstanbul medyası bize az yer veriyor” diye ağlaşmalarını gerektirmeyecek kadar canlı ve güvenli bir medyası var. Örneğin ben son yıllarda, Olay TV’deki futbol tartışma programını ilgiyle izliyorum. Ulusal kanallardakilerden çok daha iyi.
Üstelik, sadece kendi takımıyla mutlu olan, doyan bir halkı var Bursa’nın. Ve tabii Teksas’ıyla, ‘Timsah’ imgesiyle ve o harika ‘Timsah yürüyüşü’yle kendi kültünü yaratmış bir taraftar kitlesi var.
Ve en önemlisi, zamanında Bursaspor B takımını İkinci Lig şampiyonu yapacak kadar verimli ve geniş bir futbolcu ovası Bursa ve çevresi… Şehir ve spor kültürü almış ailelerin çocuklarıyla dolu… Onlar için Yeşil-Beyazlı forma en büyük hayal… Ersel gibi, Sedat III gibi, Sinan Bür gibi sadece bu formayı giyen ama ülke futbolunun unutulmazları arasına giren futbolcuları çıkardı Bursa. Şimdi de şampiyon kadroda altyapıdan yedi futbolcu var.
Bursaspor’un değerinin 35-40 milyon avro olduğu yazılıp çiziliyor ama bu çok aldatıcı… Önemli olan bu kadronun maliyeti… Kaç lira harcayarak bugünkü değerin elde edildiği… Oraya bakıldığında da 9 milyon Türk Lirası gibi alçakgönüllü bir rakam gözüküyor.
Kulüp yönetimleri İstanbul’a özenmeyi, kulüp üzerinden İstanbul oligarşisi içinde yer elde etmeyi, öte yandan da Ankara nezdinde siyasi nüfuz peşinde koşmayı bıraktıklarında Bursa’nın gizil gücü yansıyıverdi sahalara.
Önce kendi çocuklarına ve tarayıp buldukları gençlere güvendiler. Sonra az ama kıymeti
bilinmemiş yabancıları bonservissiz kattılar takıma. Yurtiçinden de büyük takımlarda yer bulamayan ve ikinci küme yolunu tutmakta olan deneyimli oyuncular seçtiler. Ve en önemlisi, Kayseri’de ligde kalıcı olmanın, Beşiktaş’ta zirveye oynamanın eğitimini almış Ertuğrul Sağlam’ı takımın başında rahat bıraktılar.
Başta çizilen ilkeler çerçevesinde bildiği gibi davranmasına izin verdiler.
Ve nihayet sabır gösterdiler. Ligde yükseldikleri her sıranın değerini bildiler. İkinciliği de büyük başarı saydıkları ve bununla yetinebileceklerini gösterdikleri için birinciliği elde ettiler.
Ligin tek takım gibi takımıydılar. Taraftarıyla, kadrosuyla, sahadaki dayanışmayla ve nihayet oynadıkları oyunla ‘futbol takımı nasıl olur’ bunun dersini verdiler. En başta da büyüklük havası atmaktan başka sermayesi olmayanlara…

Şampiyonluk olgunlaştırılmalı
Bursaspor’da olanlar yönetimin bilinçli bir tercihi mi, yoksa her şey tükendikten sonra mecburen girdiği bir yol mu? Bunu tartışmanın anlamı yok bugün. Önümüzdeki sezonlara bakıp karar veririz.
Evet, şampiyonluk taraftarı çocuklaştırır ama şampiyonluk kupası da dünyanın en çabuk bayatlayan şeyidir. Sonuçta sevinirsiniz, coşarsınız ama bir süre sonra kupa müzeye kaldırılır, siz tatile çıkarsınız ve gelecek sezonun fikstürünü merakla beklemeye başlarsınız.
Yönetim mevkiinde olanlar içinse Şampiyonluk sindirimi en zor şeydir. ‘Ne oldum’ havalarına girerseniz, çabuk çakılırsınız. Ulaşılan her başarıyı yeni bir başlangıç noktası kabul edebilirseniz, geldiğiniz noktadan daha ileriye gidebilirsiniz.
Bursaspor yönetimi için şampiyonluk bir olgunlaşma aracı olmalı. Gelecek yıl aynı başarı tekrarlanmayabilir ama kulüp bu vesileyle daha olgun bir aşamaya geçmeli… Geçmişin köklü bir ödeşmesi yapılmalı. Medyayla daha düzeyli ve saygılı bir ilişki içine girilmeli… Beşiktaş’a karşı yaratılan, tekbirli mekbirli linç ortamına yol verilmemeli. Beşiktaş taraftarına barış eli uzatılmalı… Ülkede demokratikleşmeyi sabote etmek isteyenler, bölücülüğü körüklemek için Diyarbakırspor maçında olduğu gibi Bursaspor tribünlerinde elverişli bir ortam bulmamalı bir daha… Savsaklanan özür, Diyarbakır-spor’dan ve Kürt yurttaşlardan şampiyona yakışır biçimde dilenmeli…
Lig garip bir süreç aslında. Sonunda bir takım şampiyon oluyor ama o kupada milyonlarca taraftarın, yüzlerce futbolcu ve teknik adamın, onlarca hakemin emeği var, hakkı var…
Lig şampiyonluğu kupasını kupaların en değerlisi yapan da bu… Ben futbolsever olarak “Helal olsun” diyorum ama Diyarbakırspor’dan da helallik almayı unutmamalı Bursaspor.

SPOT IŞIĞI
Anonsçuya kızmayın…
Tribünden gelen ‘Bursa 2-2 berabere’ lafına kanıp anons yapan adama kızıyorsunuz da, protokol tribününde sarmaş dolaş olan yöneticilere neden bir şey demiyorsunuz? Daum dışında ilgili ilgisiz herkesin sahaya da girerek takıma, “Topa basın, şampiyonuz” mesajları yolladığı kulübeye neden kızmıyorsunuz?
Ve en önemlisi, futbol denen oyunun özünde bir olasılıklar oyunu olduğunu, maçın son saniyede kazanılabileceği gibi son saniyede kaybedilebileceğini unutarak, sezon başında “Üç yıl üst üste şampiyonuz” anonsunu yapan Aziz Yıldırım’a neden kızmıyorsunuz?
Başka bir ülkede bir başkanın taraftara gaz verme ya da dikkat çekme lâfları
olarak gülüp geçilecek bu söze inandığınız için neden kendinize kızmıyorsunuz?
Haydi medyayı da işin içine katalım, neden kendimize kızmıyoruz?
Çünkü inanmaya hazır bir toplumuz… Sayısal büyüklüklere dayalı balonlar yaratılıyor, düşmanlar ilan ediliyor, biz sıradan taraftarlar hemen inanıyoruz. Futbolun tepesindeki, kulüplerdeki, medyadaki muktedirler birbirlerinin gücünü şişirmek ve asıl sorumluluklarını gizlemek için komplo teorileri ortaya atıyor ve biz futbolseverler hemen inanıyoruz… Fenerbahçe stadında hemen hemen her maçta kurallara aykırı olarak anonslar yapılıyor ve biz bunlara inanıyoruz. Anonsçu dahil bütün muktedirler sıradan taraftar sorumsuzluğuyla davranıyor ama siz sıradan taraftarlardan sanki kulüp yöneticisiymiş gibi onları durumda savunmanızı istiyor… Ve siz buna inanıyorsunuz.
Oysa simdi kuşku zamanı. Soru sorma, sorgulama zamanı… Neden bizim takımın yöneticilerinin her dediği, her yaptığı doğru da, rakip takımınkiler yanlış? Bu yönetimler gönül verdiğimiz şeyleri ne kadar temsil ediyor?
Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray giderek taraftar kulüpleri olmaktan çıkmakta. Kulüp yönetimlerine çöreklenmiş adamların taraftarı sürü gibi yönlendirdiği, sadece tüketici olarak gördüğü canavarlara dönmek üzere bu yüzyıllık organizmalar… Geçen pazar gecesi, Bursa tribünlerinde tazelik ve coşku, Fener tribünlerinde hezeyan ve sinirlilik vardı. Biri yeni bir taraftar kulübünün çıkışını, öteki ise inişini gösteriyordu sanki.

İbrahim Altınsay

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu