Haber

Hoş yansımalar

Rijkaard’ın Gaziantep karşısına 4-3-3 dizilişiyle çıkacağını bekliyordu herkes. Öyle ya, ülkeye ayağını basar basmaz, “Sistemim 4-3-3” diye buyurmuştu. Oysa, maçın sonlarında Barış’ın oyuna girdiği bölüm dışında, kazara bile 4-3-3 oynamadı Galatasaray.

Orta alan Ayhan ve Mustafa’ya emanet edilmişti. Önlerinde Aydın-Arda-Keita üçlüsü, onların biraz önünde, ya da aralarında Baros vardı. İlk yarım saatte ve son 15 dakikada dönerek ve değişerek hareketli oynadı bu dörtlü. Rakip savunmayı şaşırttı. 2008 Avrupa Şampiyonası yorumları sırasında Van Hooijdonk’un dediği gibi, ‘kaotik bir düzen’deydiler.

Rakamların oyunu bu bana

Galatasaray’ın 4-2-3-1 ya da 4-2-4 dizilişi hafta sonunun tek ve ilk hoş yanılgısı değildi benim için. Bundan iki buçuk saat önce Manchester United ile Chelsea’nin Community Shield (*) maçını izledim. 4-3-3’çü bildiğim iki hoca da Galatasaray’ınki gibi bir dizilişle çıktı sahaya.

Man U’da Carrick ve Fletcher, Chelsea’de Essien ve Mikel Obi ortada. Man U’da Park-Rooney-Berbatov-Nanni, Chelsea’de Anelka-Lampard-Malouda ve biraz önlerindeki Drogba ileride… Kanat bindirmelerini karşılayamayan Ivanoviç’i çıkarıp yerine Bosingwa’yı sağbeke koyunca Ancelotti oyunu dengeledi.

Aslında bir gün önce Broos’un ‘Yeni Trabzon’u da aynı biçimde oynadı. Ortada Tjikuzu ve Colman, önlerinde Engin-Selçuk-Alanzinho ve biraz daha ileride Umut…

Fener’de ortada Emre ve Baroni, ileride Kazım-Alex-Santos, en ileride Güiza…

Bu kadar isim yeter… Aslında 4-2-3-1 dizilişi yeni değil. İspanya’da son 10 yıldır uygulanıyor. Bakınız: Benitez zamanının Valencia’sı… Pekiyi, 4-3-3’çü Rijkaard neden bu dizilişe döndü?

Daha önce yazdım. Bu düzeydeki hocalar dizilişlere çok önem vermez. Diziliş telaffuz etmek zorunda kaldıklarında matemetiksel, ya da geometrik bir şeyden değil, bir anlayıştan söz ederler…

Rijkaard “Sistem 4-3-3” derken şunları diyor olabilirdi: “Ben tek ya da iki forvetle değil en az üç forvetle oynayacağım ileride. Bunlar ileride pres yapacak. Orta alanda ise ileri geri çalışacak, dikine oynayacak ve kanatlara kayacak adamlarım olacak”… Tabii savunmanın da ileri çıkacağı, kanat beklerin yerine göre açığa dönüşeceği gibi ‘olmazsa olmaz’ temalara değinmeye gerek
görmemiş olmalıydı.

Sonuçta karşı alana ne kadar örgütlü ve çabuk gidiyorsun, kendi alana ne kadar örgütlü ve çabuk dönebiliyorsun… Basit oyun futbolun basit meselesi bu. Rakamlar ve dizilişler değil. Futbolda rakamların kesinlik arz ettiği tek yer var: Skor tabelâsı…

Günahlar ve sevaplar

Rijkaard Antep maçında iki orta sahayla yetinip atak hattına bir ek futbolcu, meselâ özgürleştirdiği Arda’yı koymayı ve rakip defansı başta şaşkına çevirmeyi seçmiş olabilir. İlk 30 dakikalık oyun maksadın hâsıl olduğunu gösteriyor.
Aynı şeyi Trabzon da yaptı bir gün önce. Üstelik Selçuk çıkınca Ceyhun Tjikuzu’nun yanına, Colman da ileriye geçti ama takım aynı düzende oynadı. Az zamanda büyük iş.

Ferguson ve Ancelotti de orta sahayı ikiye indirip benzer amaçlar gütmüş olabilir. Sezon başı olmasına karşın Wembley’de tenis maçı gibi baş döndüren bir maç izledik. Böylece, ‘Yeni Wembley’de oynadığı final ve yarı finallerde penaltılar dışında gol atamayan, gol de yemeyen ManU, iki gol attı, iki tane de yedi.

Sözünü ettiğim takımlara baktığınızda, belki dizilişler eski ama yaklaşımlar yeni. Bir kere ortadaki ikililer sadece savunma görevi üstlenmiyor. Yani savunmanın önüne yapışmıyor. Ayhan ve Mustafa’ya, Tjikuzu ve Colman’a ‘defansif orta saha’ ya da bizimkilerin antika deyişiyle ‘ön libero’ diyen varsa, futbolculara, onların hocalarına ve çağdaş futbola büyük ayıp ediyor. Bırakın Colman’ı, sadece Tjikuzu’nun oyununu, geçen yıl aynı yerde oynayan Hüseyin’le karşılaştırın, aradaki temel farkı görürsünüz.
Fenerbahçe’de ise Baroni iki yönlü oynama konusunda hâlâ çekingen. Süper kupa maçında Emre ile birlikte savunma önünden ayrılmamışlardı. Takım çıkamamış, uzun toplardan medet ummuş, 4-2-3-1’in demode bir versiyonunu oynamıştı. Denizlispor’dan baskı görmeyince ve ilk dakikada gol bulunca daha çağdaş ama çok gereksiz paslı, dolayısıyla yavaş oynadı ilk lig maçında Fenerbahçe.

Atağa hevesli bir 4-3-3’le takımını sahaya süren Gaziantep’in hocasına takdirlerimi sunarken, takımının akışkanlık kadar katılığa da gereksinimi olduğu belirteyim ve ilk hafta hoşluklarının keyif kaçırıcı yanlarına gireyim.

ManU ve Chelsea’nin 90 dakika yaptığını Galatasaray neden 30 dakika yapabildi?
Trabzon rakip yarı alandaki zenginliği neden kendi yarı alanında yaratamadı?
Kanat ataklarına özel önem veren Daum’a rağmen Fener neden hızlanamıyor?
Çünkü bu sistemde forvetlerin ileride pres yapması, topu kazanamayınca rakiple kendi
kalesi arasında kademe oluşturması gerek.
Keita’nın yaptığı, Kazım’ın yapmadığı, Aydın’ın hep geç kaldığı iş bu.
İkincisi, orta alanda topun ileri, dikine ve hızlı oynanması, gereksiz şişirilmemesi gerek. Galatasaray’ın birinci ve Fener’in ikinci golünde olduğu gibi. Fener gibi çok pas yaparsan oyunun ritmini düşürürsün, rakip kademelerini kurar.
Üçüncüsü, top sendeyken savunman ileri çıkarak oyun kurucu göreve soyunmalı. Community Shield maçında savunmacıları karşı alanda görmekten ben yoruldum… Bunlar olmazsa, Antep maçında 30. dakikadan sonra olduğu gibi bütün yük ortadaki ikiyle biner. Savunman ve bu ikili onsekizine yaslanır, her topta gol şansı verirsin.
Dördüncüsü kanat beklerinin ve açıklarının çok hızlı ileri geri oynaması gerek. Fenerbahçe’de, çok çağdaş bir solbek olan Santos dar bir alanda çok rahat oynuyor; tembelleşebilir. Oysa geride Santos, ileride Tuncay gibi bir oyuncuyla bu kanat uçabilir. Sağda ise Kazım’ın umursamazlığı yüzünden Gökhan geriye mahkum kalıyor…

Erken konuşma
Burada keseyim. Daha birer maç oynandı… Beşiktaş geçen yıl ortada Ernst-Cisse-Tello’yla, ileride hareketli Holosko-Bobo-Yusuf’la bir düzen yakalamıştı. Şimdi sahaya güç koyamayan IBB karşısında bile Fink biraz geride kaldı…
İleri ikilide verimli olan Nihat oyuna girince takım 4-1-3-2 gibi oynuyor. Bobo’nun solaçık, Tello’nun sağaçık oynaması gibi durumlar ortaya çıkıyor. Yani ‘kaos’ var ama ‘düzen’ pek görülmüyor. “Takım üç-dört hafta sonra oturur” diyorsa Denizli’nin bir bildiği vardır mutlaka. Bekleyelim.
Galatasaray 90 dakika aynı tempoda oynayabilecek mi? Rijkaard’ın yeni çeşitlemeleri neler olabilir? Trabzon iç sahada da böyle rahat oynar mı? Fenerbahçe hızlanacak mı? Önümüzdeki maçlara bakacağız artık.
(*) İngiltere Süper Kupası’na ‘Community Shield’ deniyor. ‘Mahalle Şildi’ diye çevirebiliriz. Eski adı ‘Yardım Şildi’ydi (Charity Shield). Bu maçtan elde edilen gelirin büyük bölümü yerel amatör takımlara yardım olarak gidiyor. Premier ligi ve FA Cup’u kazanan zirvedeki takımlar, futbolu ülkede bu kadar popüler ve değerli kılan tabana borçlarını ödüyorlar aslında… Ha, ligi ve kupayı aynı takım kazanırsa, final bu takımla lig ikincisi arasında oynanıyor. Yaa…

SPOT IŞIĞI
NE YABANCI NE YERLİ:
Galatasaray üç yabancıyla oynadı Gaziantep maçını; Leo Franco, Keita ve Baros… Keita çıktı Kewell girdi, Baros çıktı Nonda girdi. Yani hep üç yabancı vardı sahada… Bursaspor kaleci dışında bir yabancıyla başladı maçına. Fenerbahçe 6, Beşiktaş 7 yabancı kullandı… Yani yabancı, yerli önemli değil. Önemli olan ne oynadığın…

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu