Fulya DosyasıFutbol

Sendika İçin Spor Adamları Ne Dediler?

METİN KURT Eski Milli Futbolcu: Günümüzde spor oyun olmaktan, sporcularda oyuncu olmaktan çıkarılmıştır. Spora damgasını vuran burjuva rekabet ideolojisi sporu metalaştırmış, sporcuları da şovmenleştirmiştir. Spor egemenler için kitleleri avutma uyutma aracı, sporcular için ise kestirmeden köşeyi dönme aracı haline getirilmiştir. Bugün arenalarda iki tip sporcu kullanılmaktadır.

Saha dışı yaşamlarında tutucu, ailesine sadık, egemenlerin karşısında boyunları bükük, itaatkâr, saygıda kusur etmeyen namazında niyazında olanlar birinci tipi oluşturur. Bunlar “Gülen” ile birlikte gülerler. Asi, derbeder, jigolo denebilecek futbolcularda çok uzun bir süre olmasa da arenalarda görülebilir. Bunlarda ikinci tipi oluştururlar. Bu iki tipin de ortak özelliği kullanıma elverişli olmalarıdır. Egemenler bu iki tip futbolcu aracılığı ile egemenliklerini çaktırarak ya da çaktırmadan güvenli biçimde sürdürür. Arada sırada arenalarda bir de sadece ayakları ile düşünmeyen futbolcular da çıkabilir.

Bu futbolcular istisna kategorisine girer. Sporcuların örgütlenmesi için bu istisna kategorisine giren sporcuların çoğalması gerekmektedir. Bu zorunluluk kendiliğinden aşılamaz. Türkiye’de sağın spor ideolojisi “Ne sağcıyız ne solcu futbolcuyuz futbolcu” deyimi ile netleştirilmiştir. Sporda eksik olan solun spor yaklaşımıdır. Türkiye de sağ sporu ve sporcuyu istediği biçimde yönlendirip kullanmaktadır. Atılan her gol emekçi kalesine girmektedir. Sürdürülen spor uygulamalarında sporcuların kendi başlarına örgütlenip egemenlerin karşısına çıkma düşüncesi sadece romantizmdir. Sol sporda söz söyleyebilmek için sporda örgütlenme gereğini bire bir sporculara anlatmak zorundadır. Bu da ancak sporcularla bire bir ilişki ile mümkün olabilir.

Türkiye’de sol, spor pratiğinde tribündeki sıradan sporseverden farklı bir yaklaşım içinde değildir. Sporu toplumsal açıdan yeniden değerlendirme görevi sola düşmektedir. Nasıl ki sağ kesim kendine uygun namazında niyazında itaatkâr sporcular üretmişse solda kendine uygun, toplumsal sorumluluğunu hissedebilen ve ülke sorunlarına duyarlı olan, özgür iradesini kullanabilen ve egemenlerin karşısında emeği ile dik durabilen sporcular yaratmalıdır. İşte bu noktada yaratılan sporcular 1 Mayıs’ta emeğin bayrağını taşıyabilirler ve 1 Mayıs alanlarında bu güne kadar var olan sporun ve sporcuların boşluğunu doldurabilirler. İşte o zaman sporcularla 1 Mayıs, ütopya olmaktan çıkar ve emeğin hakkını arayan herkes gibi sporcularda gereken eylemi çekincesiz yapar ve sporcuların 1 Mayıs alanlarında olması ütopyası “Şu gök kubbede bir hoş seda” olmaktan çıkar.

Yiğiter Uluğ Spor Yazarı:
Konunun vahameti ortada. Kapitalist ülkeler diyerek, mevcut düzenin sorumlusu olarak gördüğümüz ülkelerin her birisi, sporcusunun da, kulüplerinin de yaşam kalitelerini en üst düzeye çekecek çalışmaları seneler evvel yapmışlar. Bugün NBA’yı ele alacak olursak eğer, sendikasız olmanın imkânsız olduğunu biliyoruz. Ayrıca, bu organizasyonun yıllık toplam gelirinin en az yüzde 40-45’i sporculara dağıtılmak zorunda. Daha önce söylediğim gibi, bana kalırsa ilk önce alt liglerdeki sporcuların örgütlenmeye ihtiyacı var. Çünkü onlar, Süper Lig oyuncularıyla kıyaslanamayacak kadar zor durumda. Medyanın gözü önünle olmayan, her an maçta ya da sokakta dayak yeme şansı olan onlar. Bir birikim, kültür meselesidir örgütlülük. Buna en fazla ihtiyaç duyanların, en uzakta durmasını anlamak mümkün değil.

Tanıl Bora Spor Yazarı, Çevirmen, Yayıncı, Editör:
Bu durum öncelikle özlük haklarıyla alakalıdır. İnsanlar hayatta özne olmayı beceremiyorsa, başka ne olursa olsunlar, o noktada sorun var demektir. Sporcular bu konuda başlı başına eksikler. Toplumun eksikliği de keza öyle. Basit bir yurttaş gibi haklarını aramayı istemeleri lazım ilk önce. Daha birkaç seneye kadar futbolcuların soyadları bilinmezdi. Küçük Ahmet, büyük Mehmet diye tanınmanın neresi doğru? En popüler oldukları dönemde bile bir anda ismi çizilebiliyorsa bir futbolcunun, çıkıp kendini ifade etmesi gerekir. Bunun da yolu örgütlü mücadeleden geçer.

Gökmen Özdemir Vatan Gazetesi Spor Yazarı:
Sporcu sendikalarının olmayışı, Türkiye”de sporcuların yaptıkları işe sahip çıkmaması anlamına gelir ki bu, defalarca tekrarlandığından, bir sporcunun işine sahip çıkmaması örneğinin en uç noktasıdır. Türkiye”de sporcular mesleklerine sahip çıksalar ne onların akıttıkları tere, ne de harcadıkları emeklere kimse “şaibe”, “şike”, “sahtekârlık” gibi kara lekeler bulaştıramaz. Yöneticiler de çıkıp onların emekleri üzerinden kendi reklâmlarını bu kadar kolay yapamaz. Sporcu kendine sahip çıkmadığı için kimse de onlara sahip çıkmaz!

Mehmet Ayan Lig Radyo Genel Yayın Yönetmeni, Gazeteport Spor Yazarı:
Futbolcuların da antrenörlerin de sendikaya ihtiyacı olduğu kesin. Zaten ülkemiz çalışma hayatında bunun yerleşik hale gelmesi hepimizin ortak dileği olmalı. Bunları hepimiz biliyoruz. Peki sabahlara kadar, sayfalarca, dakikalarca futbol yorumlayan gazetecilerin sendikası var mı? Bunun peşinde koşan var mı? Medya mensuplarının futbolu yorumlarken beyinleri ne kadar özgürdür? O mahkûm beyinlerin üreteceği fikirler de elbette reyting temelli, tiraj temelli olacaktır. Her yorumcu da kendini o sistemin parçası olmak zorunda hissedeceği için, hissettiği için, ekonomik olarak bu sistem içinde kalmak zorunda olduğu için, beyin üretimlerindeki finali üç büyüklerle, reyting/tiraj temelli yapacaktır.

Müslüm Gülhan Haliç Üni. Spor Bölüm Bşk., BirGün Gazetesi Spor Yazarı:
Demokrasinin tüm kurallarını benimsemiş olan toplumlar, sosyal güvenceyi ve sosyal hakkı bir yaşam şekli olarak algılar. Yaşam güveninin olmazsa olamaz koşuludur bu. Hangi meslek grubunda olursanız olun bir şey değişmez. Profesyonel sporlarda bunun içindedir, özellikle gelişmiş ülkelerde. Bizim gibi (…) ülkelerde, sendika kelime anlamı itibari ile sakıncalı durumdadır.

Hele hele futbolda. Avustralya Ragbi İşverenleri Sendikası, kendi bütçesinden para ayırarak, Avustralya Ragbi Oyuncuları Sendikasını kurmuştur. Nedenini ise sporcu performansını arttırmak olarak açıklamışlar. Bu durum bile her şeyi açıklamaktadır. Önce insan gibi yaşam, sonra gelecek kaygısı taşımamak ve sonuç üstün verimlilik. Sanırım her şey burada belli oluyor. Bizim, sporcu sendikası koşullarımız henüz oluşamamıştır. Birincisi spor iş kolu olarak kabul edilmemektedir (Çalışma Bakanlığı’nın belirlediği 28 işkolu içinde). İkincisi, kulüpler dernek yapısından AŞ ye geçmek zorundadır. Ama öncelikle, işe Futbol Kulüpleri İşverenler Sendikasının kurulması ile başlanılmalı.

Hürser Tekinoktay T. Direktör, Spor Yazarı:
1964 yılının sonbaharında Futbolcular Sendikası ilk kuruluşunun ardından Sendika Başkanı ve kurucusu olan değerli büyüğümüz Tekin Bilge ile konuşuyorum. Kendisi Ali Beratlıgil, Naci Özkaya, Selahattin Torkal, Turgay Şeren, Şükrü Gülesin, Necati Karakaya, İsmail ve Metin Kurt kardeşler, Ogün Altıparmak, Şükrü Birant gibi sporcu dostlarıyla kurdukları sendikanın 1964 Aralık’ında Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan Türkiye – Bulgaristan maçında çöken tribünlerin sonucunda Ali Sami Yen”de maçların yasaklanmasıyla sendikanın ilk faaliyetini gerçekleştirdiğini anlatıyor.

“Bizi Mithat Paşa Stadına gönderdiler maçları orada oynamaya başladık ama bir de ne görelim bizden önce konkurhipik (engelli at yarışları) müsabakaları düzenleniyor, bırakın sakatlık riskini neredeyse at pisliklerinin sonucu tetanos olacağız” diye devam ediyor. Ve arkasından “maçlarımız burada oynanırsa boykot edeceğiz” diyerek ilk grev girişiminde bulunmamız sonucu maçlarımızı Ali Sami Yen stadına tekrar aldırmayı kabul ettirebildik, ama sonucunda neredeyse komünist damgası yiyorduk” diyor Tekin Abi. Malûm, o zaman 141.madde oldukça gaddar! Şimdi futbolcuların sendikalaşma hakkı tekrar gündeme gelmekte.

Tabii ki hukuksal mevzuata göre kulüpleriyle hizmet akdi şeklinde iş sözleşmesi yapan futbolcular S.Sigortalar Kurumu’nun kendilerini tanımasıyla neticede bir nevi işçidir. Şimdi “nasıl milyon dolarlara imza atan sporculara işçi gözüyle bakılır?” denilebilir. Ancak bu yüklü sözleşmeleri yapan futbolcular profesyonel sporcuların sadece yüzde 15- 20″lerini bile teşkil etmezler. Ve sadece hayatlarının 10 yıla yakın bir sürecinde faaliyetleri bulunmaktadır. Maddi bakımdan yetersizlik içinde olan bir sürü futbolcu düşünüldüğünde, sendikanın Türkiye için ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Fenerbahçeli eski milli futbolcu Erol Togay’ın geçirdiği hastalıktan sonra ekonomik durumunun yetersizliğinden dolayı ne kadar yardıma ihtiyacı olduğu ne yazık ki birçok kişi tarafından henüz bilinmemekte. Yine bazı futbolcular alacaklarını istedikleri zaman, yaz aylarında kızgın güneşin altında idman programı koydurup bu idmana gelmeyince de noter tarafından tutanak hazırlatıldığının hâlâ ne kadar revaçta olduğu da yine bilinmemektedir. Bu örnekleri sıralamaya başlarsak sayfalar dolusu konu bulabiliriz. Onun için sonuca geçip ” Bu kadar çıkarları üzre yöneticilik yapan, gaddar futbolcu tacirleri, ruhsal sağlığı bozuk olan yönetici ve spordan sorumlu bazı kişiler varken, futbolcuların acilen sendikalaşmaya gitmesi şarttır.”

Tuncer Keçecİ İstanbul İl Hakem Gözlemcisi:
Türkiye’de emekçi olmak çok zor. Hakkın, hukukun peşinde koşmak çok zor. Emeğinizin karşılığını almak ise çok daha zor. Sosyal güvenlik yasasıyla kaybettiğimiz haklar ortada ama kimsenin saygısı yok. Ülkemizde futbolcu sendikası yok, hakem sendikası yok, antrenör sendikası yok, spor muhabiri sendikası yok. Yok oğlu yok. Profesyonel Futbolcular Derneği diye bir dernek var. Ben kendimi bildim bileli başkanı Turgay Şeren’dir. Ben bugüne kadar, bu derneğin, hakkı yenilen, kulübünden parasını alamayan, sakatlanıp mağdur olan pek çok futbolcu olmasına rağmen bir şey yaptığını duymadım.

Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği adı altında faaliyet gösteren hakem derneği de maalesef yıllardır sosyal bir örgüt olmanın çok uzağında. Hakemlerin sendikası gibi faaliyet göstermesi gerekirken Merkez Hakem Komiteleri’ne göbekten bağlı, onlara taban oluşturma derneği olarak faaliyetlerine devam ediyor. Özetle şunu söylemek istiyorum: Bütün spor emekçilerinin sendikalı yaşam hakkı, mutlaka kabul edilmeli ve desteklenmelidir. İşte o zaman, sporda dönen birçok kirliliğin de önüne geçilmiş olur.

Aziz Çelik Kristal-İs Sendikası Uzmanı, BirGün Gazetesi Yazarı:
Kuşkusuz, sorunu sadece futbolcuların değil genel olarak sporcuların ve spor çalışanlarının sendikalaşması olarak ele almak gerekir. Sporcuların sendikalaşmasının yasak olduğuna ilişkin kanaat 4857 sayılı İş Yasası ile 2821 sayılı Sendikalar Yasası’nın hükümlerinin birbirine karıştırılmasından kaynaklanıyor. İş yasasının 4/g maddesi sporcuları -ancak spor çalışanlarını değil- iş yasası kapsamı dışında bırakıyor. Ancak iş yasasının kapsamı dışında kalmak sendikalaşma hakkını ortadan kaldırmaz. İş yasası kapsamı dışında olmak işçi olmayı/ücretli olmayı engellemez.

İş yasası iş sözleşmesi ile çalışanların önemli bir bölümünü kapsıyor ama tümünü değil. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü ve Avrupa Konseyi sözleşmeleri esas alınmalıdır. ILO’nun 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı tüm çalışanların sendikalaşma hakkını güvence altına almaktadır. Tekrar edelim, sporcuların/futbolcuların sendikalaşması konusunda hiçbir yasal/hukuksal engel yoktur. Sporcuların sendikalaşması için hemen bugün adım atılabilir ve somut sendikal hedef olarak da sporcuların iş yasası kapsamına alınması savunulabilir.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu