Haber

Total futbolun Sacchi versiyonu

Bağış Erten Rijkaard ile Tam Saha için uzun bir röportaj yaptı. Bir teknik adama neler sorulacağına kusursuz bir örnek öncelikle. Bizim gazete Türkiye futboluyla ilgili bölümlerini genişçe verdi. Keşke tamamını yayımlasalardı.
Rijkaard röportajı iki açıdan hoşuma gitti.
Birincisi, zaten teknik direktör röportajlarını, biyografi ya da otobiyografilerini çok severim. Futbol ufkumu açar.
İkincisi, Rijkaard Galatasaray’a geldiğinde doğal olarak ‘total futbol’la özdeşleştirildi. Tabii bu kavramın boy attığı Ajax takımıyla ve yaratıcısı Michels ile geliştiricisi Cruyff’la.
Röportajda Rijkaard da buna değiniyor: “Ajax okulunda büyüdüm. Bir Ajax okulundan bahsediyorsak, bu Cruyff ve Michels sayesindedir.”
Ancak bana göre onun teknik adam olarak düşüncesini ve tavrını belirleyen esas ustası Arrigo Sacchi’ydi. Bağış’ın röportajından bunu Rijkaard’ın ağzından duymak hoş oldu:
“Sacchi’nin yeri benim için ayrıdır. Beni Milan’a alan odur ve o takımı kuran da odur. Açıkçası Sacchi’nin İtalyan futbol mantalitesinde önemli bir sıçrama yarattığını düşünüyorum.”

At olması gerekmeyen jokey
Neydi bu sıçrama? Önce Rijkaard’a kulak verelim:
“İtalya’da onun kadar etkili çok az teknik adam vardır. Sacchi’den önce İtalyan futbolu sonuç odaklı ve defansif bir yapıya sahipti. Ama onun yarattığı Milan’da her şey değişti.”
Gerçekten de Sacchi 80’lerin sonlarında ve 90’ların başlarında Milan’a oynattığı futbolla, ‘bol adam markajlı ve sarkık liberolu savunmaya dayanan, atağı ise 10 numara denen ayrıcalıklı ve yaratıcı futbolculara bırakan’ İtalyan futbolunu tarihin derinliklerine gömdü. Günümüz
futbolunu yeni ufuklara götüren Ferguson,
Wenger gibi hocalara ve özellikle Mourinho gibi gençlere esin kaynağı oldu.
Oysa hayatında hiç futbolculuk yapmamıştı. Ravenna’ya bağlı küçük bir kasabada doğmuş ve babasının ayakkabı fabrikasında çalışmaya başlamıştı. Ancak futbolu çok seviyordu. Sürekli maç izliyor ve bu oyun üzerine kafa yoruyordu.
“Çocukken Honved, sonra Real Madrid, sonar Brezilya gibi büyük takımları izlemeye doyamıyordum. Ancak 1970’lerde Hollanda beni büyüledi. Benim için muamma gibi bir takımdı. Televizyon ekranı küçücüktü. Ne yaptıklarını anlamak ve onlara gerçek değerlerini
vermek için sahanın bütününü görmem gerektiğini düşünüyordum.”
Yani önce başkalarından öğrenmesini bilmişti. Siz başkalarından öğrenirseniz, başkaları da
sizden öğreniyor. Sacchi yerel futbol takımı Baracco Luco’da oynamaya layık görülmedi ama teknik direktör olarak takımın başına getirildi.
“Ben 26 yaşındaydım, kalecim 39, santrforum 32. Hepsini yanıma çekmem gerekmişti” diyecekti sonraları…
Belki de dışarıdan biri olarak futbol dünyasına girmesi, sadece İtalyan futbolunda değil dünya futbolunda devrim yapacak cesareti ve ufuk genişliğini vermişti ona.
Bizde hâlâ “Futbolu ve hakemi eleştirmek için futbol oynamış olmak, hatta hakemlik yapmış olmak gerekir” diye fetva verenler var ya, bu laflar 1987’de Sacchi Milan’ın başına geldiğinde de İtalyan uleması tarafında edilmişti. Milan’ın sahibi Berlusconi, “Jokeylik yapmak için at olarak dünyaya gelmeye gerek yok” diye susturacaktı onları… Benim sıkça kullandığım, “kadın doğum doktoru olmak için çocuk doğurmak mı lazım” örneğinin İtalyancası bu demek ki!

Totalin de totali var
Pekiyi, hayranı olduğu Hollanda’nın alameti farikası ‘total futbol’a ne eklemişti Sacchi?
Önce Rijkaard’a kulak verelim:
Biz gole doymazdık Milan’da. Kaç atabiliyorsak atardık. Bitmek bilmez bir pres yapardık. Bugün bile o takımın İtalyan futbolunda farklı bir yeri vardır. O takımda oynamak benim için önemlidir. Çünkü futbol ufkumu biraz da o takım şekillendirmiştir.”
Sacchi, topla oynamayan oyuncuların, topla oynayan kadar önemli olduğunu savunuyordu. Ona gore, futbol 11 kişiyle değil, 11 kişinin oluşturduğu bir sistemle oynanan bir oyundu.
“Savunmada olmak İtalya’nın kültüründe var” diyen Hoca, total futbola üst düzeyde bir savunma konsepti katacaktı. Bu da toplu ve değişerek alan savunmasıydı. Hareketli forvetler, örneğin Van Basten ve Gullit yer değiştirerek rakip savunmacılara en ileride baskı yapıyor, takım ise toplu presle rakibi sahasından çıkarmıyordu. ‘Savaşkan total futbol’ yani… “Her şeyin anahtarı takımın boyunun kısa olmasıydı; yani en arkadaki adamla en ileridekinin arasındaki mesafenin.
Oyun kurma işi ise kalecilere ve defansa düşüyordu. Bu kavram futbola cüsseli olmayan ama hızlı ve akıllı hareket eden Baresi gibi ‘oyun kurucu stoperler’i armağan edecekti.
Pekiyi nasıl oluyordu bu? Yine Rijkaard’ı dinleyelim:
“Sacchi’nin Milan’ı oynadığım en iyi takımdı. Bütün maçı rakip sahada geçirirdik neredeyse. Hatta bazı maçlarda mükemmel futbolu yakaladığımızı düşünüyorum. Tabii ki müthiş oyuncularımız vardı. Ama bu sadece iyi oyuncularla kendiliğinden oluşacak bir şey değil. Biz 11 kişiden oluşan tek bir organizma gibi hareket ediyorduk. Top neredeyse hepimiz oradaydık. Taktik olarak hiç aksamıyorduk. Neredeyse her maçta 4-5 gol atıyorduk.”
Rijkaard’in okurken benim aklıma 1989 Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinde
Real Madrid’i 5-0 yendikleri maç aklıma geldi. Keşke bir kez daha izleyip bu kez taktik açıdan okuyabilsem o maçı!
Evet, öyle bir takım için kaliteli oyunculara gerek vardı. “Futbolcu vardır, oyuncu vardır. Bir futbolcu güce, fiziğe, tekniğe ve isteğe sahip olabilir” der Sacchi “Ama bazı futbolcular futbol oyununu bilir, karar vermesini, pozisyon almasını bilir. İşte futbolcuyu, oyuncu yapan fark da budur.”
Sonra birlikte uzun süre çalışmaya ve sonra, baştan beri anlatmaya çalıştığım türden bir teknik direktöre gerek vardı Milan olmak için… Sacchi’nin deyişiyle, “kendi koyduğu geniş çerçeve içinde oyuncuların kendilerini ifade etmelerini sağlayan bir teknik adama…”
Belki bu koşullar oluşmadığı için İtalya Milli Takımı’nda ve sonraki görevlerinde başarılı olamadı Sacchi… Ne ki, Bağış’ın röportajda değindiği gibi Rijkaard, Gullit, Van Basten, Ancelotti, Donadoni gibi teknik direktörler çıktı onun Milan’ından.

Total futbol sınavı
Türkiye de bu akşam Bosna Hersek karşısına çıkıyor… Milli Takımlar düzeyindeki turnuvaların artık zorlama düzenlemeler haline gelip gelimediği sorusunu bir yana bırakayım. İsviçre maçından beri Milli Takım üzerinden üretilen olumsuz örneklere ve Milli Takım hocası ile bazı futbolcuların özeleştiri yapma cesaretinden yoksun olmalarını bir an için unutayım.
Türkiye bu akşam çağdaş bir takım kimliğinde olacak mı? Soru bu. Biliyorsunuz Bosna Hersek, kaprisli yıldızlarından vazgeçerek, köklerine dönmüştü birkaç yıl önce. O zamandan beri her maç biraz daha gelişiyorlar.
Bizde Arda gibi dünya çapında bir oyuncu var. Karar vermesini, pozisyon almasını öğrenmiş bir Tuncay var. Hep üst düzeyde oynayan bir Hamit var. Ama nedendir bilinmez, takım oyunundan bihaber bir Kazım da var. Ortaya yığılmayı savunma sanan Estonya’yı kanatlardan geçti Türkiye ama bütün oyunun yükü Hamit’e ve Emre’ye bindi.
Türkiye, saplantılar yüzünden bir sürü zaman ve enerji harcadı. Sonunda mantıklı bir 4-3-3’e vardı. Bu akşam Bosna’yı, onlardan daha iyi oynayıp geçerse futbolda bir üst aşamaya geçecek. Yoksa…
Not: Tuncay’ın oynadığı maçlarda Milli Takım’ın kaptanı Emre B. idi. Sonra baktık, Tuncay Milli Takım’ı Fair Play ödülünde temsil etti. Ardında Estonya maçına Emre’nin önünde kaptan olarak çıktı. Federasyon ve Mlli Takım yetkilileri bu kaptan değişikliğinin nedenlerini kamuoyuna açıklama zahmetine katlanmazlar mı acaba?

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu