Haber

Met-cezir hallerimiz

Başlangıç noktası dolunay olarak alınır; o suların gelip gitmesindeki ahengin…

Bir kumsalın su ile sevgisi paylaşımıdır, yengece inat…

Etken dışarıdandır; sanki galaksiden gelen bir emirdir, ferman etkisinde, başı vurulacak kadar yaptırım gücüne sahiptir.

Ama kuralı koyan doğadır…

Kendi dengesini sağlamak için.

Her şeyi denge üzerine kurulmuş doğanın yaşamı sürsün diye…

İnsana inat …

İnsana rağmen…

İnsan ise kendi gelgitleri ile uğraşır, doğadan bir şeyler koparamayacağını anlayınca…

Acımasız olur, korkak, çaresiz ve var olanı sürdürebilmek kaygısı ile başvurur gelgitlerine.

Bizlerin gelgitleri; davranış ve düşüncelerimizden başka bir şey değildir. Özelliği ise, çaresiz zamanlarımızda ortaya çıkarmamızdır.

Bazen düşünce olarak…

Bazen davranış olarak karşımıza çıkar.

En çaresiz olduğumuz zamanlarımızda ise isimler olarak karşımıza çıkar. Bir ahenk yoktur doğadaki gibi, aksine kaos vardır kaygı ile yoğrulmuş…

Öyle Ali-Veli cinsinden değil…

Kurumların veya isimlerin birbirlerine karşı gibi görünse de gelgitleri aslında kendi kendilerine karşıdır.

Başlangıçta; sorumluluk duygusu gibi görünse de, temelde çaresizliktir.

Bir bakarsınız;

Lucesku-Terim,

Del Bosque-Çalımbay,

Zico-Aragones,

Sağlam-Denizli,

Skippe-Korkmaz gelgitlerine maruz kalmışızdır. Ama en kaygı verici olan sürekli Daum-Daum gelgitine maruz kalmamızdır.

Acaba bu gelgit; Daum’un kendisi dışındaki bizden olanların kaygısı mı?

Birilerinin artık gel-gitler yerine “yetmişinde bile” zeytin ağacı dikme zamanı gelmedi mi?

“Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil.”

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu