Haber

O pankartı kapattıran kafa

Memlekette barış ve özgürlük ekseninde tartışmalar kızışınca canlanıyorum. Biliyorum, topluma ayak bağı olan, kuşaklarca insanın harcanmasına neden olan tarihsel meseleler kolay çözülecek gibi değil. Sancılı, tepkili, gürültülü bir süreç bu ama en azından sürecin kendisi heyecanlandırıyor insanı.

Böyle hissedince, futbol yazarken memleket meseleleri üzerinde mutlaka bir şey söylememe gerek kalmıyor; süreç yürüyor zaten. Futbol yazıyorsam, ‘sahaiçi oyunlar’a gömülebilirim artık. Küçük ayrıntılar üzerinden gidebilirim… Bugün de ‘total futbol’un savunma sorunları üzerinde duracaktım ama olmadı. Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçının giderek çığırından çıkan ortamı gündemi bıçak gibi kesti.

Nerede olmuyor ki

Herhangi bir spor karşılaşması olarak baktığınızda Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçının, ikinci yarının ortasından sonra oynanmaması gerek. Çünkü maç maç olmaktan çıkıyor… “Maçtan başka her şeye benzeyen ne derbiler gördük, kimse maçı tatil etme cesaretini gösteremedi” diyeceksiniz. Haklısınız. Sadece futbol mu? Geçen sezon basketbol ligi finalinde İstanbul’un göbeğinde olanları hatırlayın… O zaman bu olayların bölgeye özgü olduğunu söyleme kolaycılığından vazgeçelim.
Hep söyledim, bu tür olaylardan sonra şaşırmış ve kızmış pozlara girerek sert demeçler vermenin bir anlamı yok. Seyircisiz oynama cezaları kesip olaylara karışmamış seyirci kitlesini cezalandırmanın da… Statlardaki şiddet, statlarda üremiyor. Stat dışında melek gibi olan toplum turnikelerden geçtikten sonra mı canavarlaşıyor yani!

Toplumda ne varsa tribünlere de o yansıyor aslında. Ancak tribünde bir nokta olarak yerinizi alınca o kolektif içinde daha bir eriyip kayboluyorsunuz. Daha güvenli ve rahat hissediyorsunuz kendinizi. Dışarıda cesaret edemeyeceğiniz davranışlarda daha kolay bulunuyorsunuz… Hele hayatın başında ama işsiz, kadınsız ve geleceksizseniz.

Cengiz Çandar, dünkü Radikal’de Diyarbakır’ın içinden izlenimlerle anlatıyordu. Bir milyonluk Diyarbakır’ın yüzde 49’u 19 yaşın altında ve bunların çoğu işsiz. Köy boşaltmaların, baskı ve kuşkuya dayalı güvenlik politikalarının sonucu bir durum. Bu genç kitle için de, polis için de çatışma günlük hayatın bir parçası olmuş.

Fenerbahçe maçı sırasında olanlar örgütlü bir hareket mi bilemeyeceğim ama hiç de şaşırtıcı bir durum yok.
Stat dışında kolayca alevlenen çatışmalar, stat içine ve çıkışına yansımış bu kez.
Diyarbakırspor’u ne yapsak…

Pekiyi şimdi ne olacak?

“Diyarbakır’da takımın süper ligde oynamasını istemeyenler var” demek çok kolay. Diyarbakırspor Süper Lig’de oynasa ne olur, oynamasa ne olur? Zaten yıllardır yarım yamalak desteklerle Süper Lig’de tutulmaya çalışılıyor da, bölgenin gündelik toplumsal hayatına bir katlısı mı oluyor? Bir katkısının olmadığı, Başkan’ın “Bu olayları başka takım taraftarları çıkardı” diye durumu kurtarmasından belli. O kadar işin ucunu kaçırmış ki ceza almamak için böyle şaşkın ve gerilim artırıcı bahanelere sarılıyor.

Ne yapalım?

Diyarbakırspor’u alıp, takımı olmayan bir Orta Anadolu kentinde mi oynatalım? Maça da bölgeden seçme örnek taraftar mı getirtelim? Ya da takımı Diyarbakır’da oynatalım ama maç günü genç nüfusu ev ve mahalle hapsinde mi tutalım? Ya da önceden biber gazı ve uyuşturucu ilaç sıkıp, öyle mi tribünlere sokalım? Her seyircinin başına bir polis mi dikelim?

Toplumu tepeden inme projelerle kalıba dökeceğini sanan, olmadı mevcut halkı atıp yerine başka halk koyabileceğini sanan toplum mühendisliğinin iflas ettiği yer Diyarbakırspor. Bölgedeki gerilimi azaltmak için bölgeden bir takımın illa Süper Lig’de olmasını öngören resmi politika ile futboldan başka eğlencesi ve bağlanacak bir şeyi olmayan yoksul kent halkı arasında sıkışmış kalmış bir takım Diyarbakırspor. Şimdi liglerde takımı olmayan her Güneydoğu Anadolu ilinde bir takım kursanız ne fark eder ki… Devlet eliyle kurulmuş takıma devlet zoruyla mı taraftar bulacaksınız?

Futbol toplumsal hayatın bir parçası… Halkın hemen birleştiği en sıradan eğlencesi… Mesele yöre halkının kendinden saydığı, kendi duygularını yansıttığı bir takıma sahip olması… Öyle olursa ister süper ligde, ister mahalli ligde oynasın fark etmez, yöre halkı o takıma sahip çıkar.

Kısacası mesele, halkın kendi inisiyatifini ve tercihlerini hayata yansıtacak, kendini geliştirecek, geleceğe akıtacak kanalları bulmasında. Bu kanalların başında da özgürlük geliyor.

‘Seni sevdirtmiyorlar’

Özgürlük denen şey de çok büyük, çok yüce, yenmez, içilmez bir şey değil. Günlük hayatın her anında sayısız biçimde karşılaştığımız bir sorunsal… Bazen maça giderken kartona yazdığınız birkaç cümle.

Fotoğrafını gördüm. Fenerbahçe taraftarı iki genç sarı bir kartona kendi elleriyle bir şeyler yazmış. Pankarttan anlıyoruz ki yazanlar, Ercişli Genç Fenerbahçelilerdenler. Bölgenin çocukları. Siyasi gündemin başına oturan ‘açılım’ lafının popülaritesinden yararlanıp,

“Bu açılımda biz de varız” diyorlar. Bir kalp çizip yanlarına Fenerbahçe ve Diyarbakırspor yazmışlar. Birbirlerinden hoşlanmadıkları bilinen iki takım taraftarına uzatılmış bir sevgi eli… Pankartın medyaya yansıyacağını bildikleri içinde ‘seni seviyorum aşkım’ diye sevdiklerine özel bir mesaj yollamayı ihmal etmemişler… İki de bir örnek verdiğimiz, Premier Lig tribünlerinde bile böyle içten ve sevimli pankartlar yok.

Ne oluyor biliyor musunuz? Polis daha maç başlamadan o pankartı apar topar kaldırıyor. Bir yerlerde birileri fena rahatsız oluyor anlaşılan.

Siz de Diyarbakırspor-Fenerbahçe maçında olanlardan rahatsız mı oldunuz? Bölgede ve ülkede barış ve özgürlük mü istiyorsunuz? O pankartı kaldırtan kafayı bulun, pankartı kaldırmasının hesabını sorun.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu