FutbolHaberTransfer

Hiç mi küheylân görmedik

En azgın görünen anti-emperyalist tavrın altında çoğu kez kendini ve ülkeyi şiddetle dışarıya, yabancıya kapama hezeyanı var. “Memleketi satıyorsunuz, ben ise kahramanlar gibi savunuyorum” tavrı, aslında derin bir kıyaslanma korkusunun, sınanma korkusunun öteki yüzü… Sınanmasından, kıyaslanmasından korktuğunuz şeyler de, mutlak hakikat diye ortaya koyduğunuz, üzerinde düşünülmesine ve tartışılmasına bile dayanamadığınız olgular…
Yabancının iyisiyle ve kötüsüyle karşılaştırdığınız zaman, sizin ‘çağdaş ve özgür cumhuriyet’ dediğiniz şeyin foyası ortaya çıkacak, ne olduğu gözükecek çünkü… Demokrasi diye yutturduğunuz sistemin, dış açığın, gelir dağılımının, yoksulluğun, sürekli canlı tutulan savaşların, silahlanma harcamalarının, başta kadınlar olmak üzere farklı seks, inanç ve etnisite gruplarına reva görülen yaşama hakkının, kentleşmenin, yapılaşmanın, belediyeciliğin, sanayileşmenin, üretim ilişkilerinin, ‘yerli’ diye kakalanan ürünlerin sırrı dökülecek. Futbolun da.

Lige dönüşte ferahlık var
Fenerbahçe, Dinamo Kiev’e yenilerek elenince ortalık bir ferahladı sormayın.
Futbol kamuoyunun üzerinden büyük yük kalktı. İki haftada bir yurtdışına git, rakip futbolcuların bilmece gibi olan isimlerini telaffuz et, ne oynadıklarını sağa sola sorup öğrenmeye çalış, bir de yenilip gel. Çekilecek cefa mı bu? İşte ne güzel ligin yerleşik klişeleri, geyikleri var. Hoca yeme ve transfer çatapatı manşetleri var. Salla sallayabildiğin kadar.
Görüldüğü kadarıyla en büyük ferahlama Fenerbahçe yönetiminde… Daha bir yıl önce Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynamışsınız. Sonra ‘Şampiyon yapamadı’ diye hocayı yollamışsınız. Futbolu çok iyi bildiğiniz için bu takımı kurmuşsunuz. Canavar gibi bir orta alanla İspanya’yı Avrupa Şampiyonu yapmış Aragones’i getirmişsiniz. Yeni hocanız, eline verilen kadroya bakıp bakıp “Ben bunlarla başka bir oyun mu oynasam” diye düşünedurmuş. “En iyisi Şampiyonlar Ligi’nde rezil olmayalım” diye kalesinin önüne adam yığmış. Çağdaş futbolla ilgisi olmayan bir şeyler oynamışsınız. Karşı alana geçmediğiniz maçlarda iki 0-0’la 2 puan almışsınız. Pozisyon bulduğunuz maçta Arsenal’den 5 yemişsiniz. Arsenal oyunu açtığı için uzun toplarla bulmuşsunuz o pozisyonları… Son Kiev maçında, formalite maçlarda bile gösterilen heyecanı ve futbol oynama isteğini gösterememişsiniz. Maçın topu utancından neredeyse kırmızıya dönecekmiş…
Ee, ferahlamak ve hepimizi ferahlatmak sizin hakkınız. İstifa falan edecek haliniz yok ya.
Başka bir ülkede bir yönetim “Hocayı yolladım, takımı kurdum, Şampiyonlar Ligi’nde final oynarım, olmadı Saracoğlu’nda UEFA Kupası’nı kaldırırım” deyip de 2 puanla,
ondan önemlisi sıkıntıdan patlatan bir futbolla evine dönse o yönetim ya istifa eder, ya da köklü bir özeleştiri yapar.
Oysa ne gam, siz futbol oyununu kendi anladığınız sınırlar içine çekeceksiniz ve küçülteceksiniz
ki, futbolu bildiğiniz doğrulanmış olsun. İktidarınız sorgulanmasın… Atağı düşünmeyen, kornerde arka direğe adam koymayı unutan, kırmızı kart ve sakatlık yüzünden orta alan direnci yok olan, altıpastan topu boş kaleye dürtemeyen Antalyaspor’u, aslanlar gibi 2-0 yeneceksiniz, şampiyonluk şarkıları söyleyeceksiniz…
Zavallı fare dünyayı yuvasının deliği kadar zannedermiş, elinde değil. Ancak siz bile bile dünyayı kendi dar ufkunuza sıkıştırmaya çalışırsanız, dünyaya da, dünya futboluna da ayıp olmaz mı?

Yine ‘Unut unutabilirsin’
Tam burada muktedirlerin sihirli ilacı devreye giriyor: Unutturmak… Porto karşısında koca bir ilk yarı sahasından çıkamadı Fenerbahçe. Ancak rakip skoru yeterli görüp geri çekilince karşı kaleye gidebildi. Ne oldu? Bütün bunları rakibin hediye ettiği gollerle elde edilmiş Beşiktaş galibiyeti unutturuverdi. Futboldan haberi yokmuş gözüken ‘iliştirilmiş’ gazetecilerle yapılan “al gülüm ver gülüm” röportajlar gündemi değiştiriverdi. Kış ortasında bahar rüzgârları estirildi.
Sonra Şampiyonlar Ligi’nin en kolay gruplarından birinde iki beraberlikle sonuncu olundu. Şu kriz ortamında milyon avro’ya yakın gelir kaybedildi…
Mühim değil, iki üç star transfer ederiz, forma satışından bu para çıkar. Ülkede alım gücünün ne olduğunu, bir formadan kaç para kaldığını, en önemlisi sayı saymasını bilmeyen araştırmacı medya bunu yer…
Nasıl olsa süper ligin takatı devre arasına bile yetmedi. Federasyon bir garabet şaheserine daha imza atarak 16. haftanın sonunda lige uzun bir ara verdi. Böylece geldik en renkli döneme. Futbolun durduğu, transferin başladığı o en heyecanlı ve zevkli zamana… Sızdır transfer bombalarını… “Geldi, geliyor” heyecanı sarsın dört bir yanı. Sonra kulüplerinin kurtulmaya baktığı, ortada kalmış bir iki futbolcu al. Ya da ‘fakir’ Anadolu kulüplerinden bir iki futbolcu kopar, ikinci yarıyı da idare et…
Yılkı atını küheylân diye yuttur.

SPOT IŞIĞI
Fenerbahçe böyle de ötekiler hallice mi?
Galatasaray nihayet Hertha Berlin ve Gençlerbirliği karşısında futbolun iki yönlü orta saha futbolcularıyla oynandığını hatırladı. Böylece Lincoln’ü de etkili olabileceği tek yere, iki forvetin arasına attı… Geçen sezon sonlara doğru böyle oynamış, dizi yengiler alarak şampiyonluğa ulaşmışlardı…
Ne var ki antrenman takımı havasındaki Gençler’e karşı alınan yengi, Meira’yı defans önüne yapıştırıp 5-5 gibi garip bir dizilişle oynadıkları Steaua Bükreş maçlarını unutturamıyor. Şampiyonlar Ligi ön eleme maçlarında Galatasaray’ı ezen o Steaua gruplarda sadece 1 puan alabildi… Cim Bomlular şimdiden UEFA Kupası hayallari göreceklerine şubat ayındaki tura baksalar iyi olur. Galatasaray’ın bu oyununun Avrupa’da devam etmeye yetip yetmeyeceğini o maçlarda göreceğiz.
Beşiktaş’ın böyle dertleri yok çok şükür! Metalist Kharkiv maçlarını hatırlatmayın şimdi… Bunlar hatırlanmayınca sorunun nerede olduğu bir türlü belirlenemiyor ama… Belirlenemeyince lig de kolay geçmiyor. Bırakın iki maçı aynı çizgide oynamayı, maç içinde bile iniş çıkışlar gösteren Beşiktaş, ligin orta alanı güçlü takımlarına karşı bir şey yapamıyor… Bakalım bu Pazar Galatasaray maçında bir mucize silkiniş olacak mı?..
Gözlerden ve baskılardan uzak çalışarak bugün ligin zirvesine oturdu Sivasspor. Ancak sezon başında Intertoto’da Portekiz’in orta sıra takımlarından Braga’yla oynadıkları iki maçı gol atamadan 0-2 ve 0-3 kaybetmişlerdi. Demek ki “Oldum” demek için henüz erken.
Kayserispor’un ise sahasındaki PSG maçını telaştan ve gerginlikten nasıl verdiğine hâlâ yanarım…
Neymiş? Gelecekte bir şeyler yapmak istiyorsanız, geçmişi unutmamanız, ondan dersler almanız gerekiyormuş.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu