Haber

’10 Numara’ takımların içinde gizli

Geçen haftaki yazımın başlığı ‘Hoş Yansımalar’ diye çıktı. Aslında ‘Hoş Yanılgılar’ olacaktı… Önemli değil elbette. Yanılgılarıma haksızlık etmemek için değinmek istedim. Çünkü yanılmayla barışığım. Sorulardan ve yanılgılardan öğrenirim.

Zaten hayat da futbol da bir önceki kalıpları, bitmiş cümleleri kırarak ilerliyor. Tekrar zannettiğiniz şey bir üst düzeyde aynı noktadan geçen sarmalın kolu sadece… Sarmalı iten temel güç de özgürlük. Zorunlulukların sınırını zorlamak.

Futbol basit bir oyun. İki tarafta birer takım var. Amaç, ayakla dürterek topu kaleden içeri sokmak. Öyle de nereden çıkıyor bu WM’ler, 4-2-4’ler, 3-5-2’ler, 4-3-3’ler, 4-2-3-1’ler… Hepsi birer ön tasarımdan başka bir şey değil. İki takım aynı dizilişte oynasa da sahadaki performansları çok farklı olabilir.

Çünkü bu sarmalı ilerleten tek bir hakikat var: İki takım arasında sahada cereyan eden mücadele… Saha ölçüleri, oyun süresi ve oyuncu sayısı gibi senin iradenin dışında oluşmuş ve baştan kabullendiğin zorunluluklar içindesin. Bu ortamda etkileyebileceğin etkenleri rakip takımdan daha iyi yönlendirmelisin. Kısacası rakipten sağlam olacaksın, hareketli ve hızlı olacaksın, topu istediğin gibi kullanarak yediğinden fazla gol atacaksın. 0-0’ı kendi lehine bozacaksın.

Mücadele etmeyene özgürlük yok

Bu temel hakikate basarsan ayağını, yanılgılarını, örneğin “4-3-3 oynayacak” dediğin takımın neden hiç de böyle oynamadığını anlayabilirsin. Ya da bir takımın oyununda neden bazı şeylerin tıkandığını görebilirsin.

İki hafta önce, Süper Kupa maçının ardından şöyle yazmışım: “Beşiktaş’ın sorunu, toplu pres yaparak hızlı ve dikine oynayıp oynamayacağı… Böyle olursa ideal üçlü forvet ‘Nihat-Bobo-Holosko’ gibi gözüküyor.”

Burada yanılmadım işte… Pazartesi akşamı Antalyaspor karşısında 70. dakikadan sonra bu üçlüye döndü
ve birden akışkan ve verimli oynamaya başladı Beşiktaş.

Neden? Çünkü bu üç futbolcuyu biraz tanıyan bir futbolsever bile, onların geniş alanda hareketli ve hızlı oynadıklarını, değişerek kaleye dikine gittiklerini ve orta alanın içine çekilip takım savunmasına katkıda bulunduklarını bilir. Yine futbolcuların geçmişlerine ve tarzlarına aşina her futbolsever, Nobre’nin takım algısının ve oyun sezgisinin zayıf olduğunu, arkadaşlarını şişirme uzun top atmaya zorladığını ve ancak taktik gereği sahaya sürülebileceğini bilir…

Zaten tersi olsaydı kariyerinde hiç olmazsa bir Avrupa denemesi olurdu Brezilya asıllı futbolcumuzun.
Neyse, garip yabancı planlaması yüzünden Holosko ve Bobo’nun aynı anda oynaması için bir yabancının kenara çekilmesi gerekiyor Beşiktaş’ta. Antalya maçında Fink’in çıkıp Uğur İnceman oyuna girmesi, mecburiyetten doğan bir şans oldu. İnceman-Ernst-Tello orta üçlüsü arkadaşlarıyla anlaşarak örgütlü atak geliştirme olanağı buldu. Orta üçlü ile ileri üçlü iç içe girdi ve karşı kaleyi ablukaya aldı. Dikine ve koşu yoluna paslarla rakip defansın hamlelerini yetersiz bıraktılar.

Nihat’ın yerine Yusuf’u, İnceman’ın yerine Cisse’yi koyarsanız Beşiktaş’ı geçen yıl iki kupaya götüren oyun tarzını görürsünüz. Rakibe oyun alanı bırakmayan, buna karşılık rakipten daha hızlı ve hareketli bir oyun. Bunun için de sahanın her yerinde mücadele… Kadıköy’de kalesine yaslamış Sivas karşısında neden sonra Kazım’ı ileri uca atarak Gökhan Gönül’ü ve Carlos’u serbest bırakan, Deivid-Emre-Santos üçlüsüne değişerek aralara sızma, yani Alexleşme izni veren Daum’un yaptığı gibi… Riijkaard’ın şimdilik savunma hattı dışındaki 6 adamına yaptırdığı gibi… Everton karşısında 6-1’lik şaşırtıcı bir deplasman galibiyeti alırken Arsenal’in oynadığı gibi… Wenger’in takımının o maçtaki dizilişini ancak 4-6 diye kağıda dökebilirsiniz. Bu da dizilişleri bizatihi inkâr eden manasız bir diziliş olur zaten.

Futbolun özgürlük çizgisi işte futbolcuların oyuna göre yer değiştirmesinden geçiyor bugün. Ancak bu liberallerin pek sevdiği yanılsamayla, sahaya 10 tane hücumcu doldurmakla, onlara “İstediğinizi yapın” demekle olmuyor. Futbolcuların çakılı oynadığı, kaleden kaleye top uçurduğu dönemlerde ‘hücum futbolu’, ‘total futbol’ gibi kavramların devrimci bir anlamı vardı elbette. Böylece oyuna geriden katılan liberolara, kanattan bindiren beklere kavuştuk. Ancak bugün bunları tekrarlamanın sayıklamadan öte bir anlamı yok.

Mahalle futbolundaki gibi herkesin, kalecinin bile yer değiştirmesi fikri genel kabul görüyor artık. Ancak bunu oyunun gelişimine göre ve rakipten topu kazanarak ve rakibe oyun imkanı vermeden yapmak marifet. Hayatta olduğu gibi mücadele etmeden özgürlük yok. Özgürlük zaten varılacak bir son değil, bu mücadele sürecinin kendisi.

Özgürlük sorumluluk demek

Takım futbolunu özgürleştiremediğiniz zaman her şeyi yapacak sihirli ayaklara sahip bir kurtarıcı beklemeye başlıyorsunuz. İşte burada küsuratlı ya da net, ünlü “10 numara” devreye giriyor. Beşiktaş dertlerini bitirecek 10 numarasını bekliyor hâlâ. Tariflere bakıyorsunuz, böyle bir oyuncu Beşiktaş’da zaten var: Delgado. Delgado sakat olmasa nerede nasıl oynayacak? Geçen yılki maçlara bakıyorsunuz. Delgado’yla başlamadığı maçlarda Beşiktaş daha sağlam ve hızlı oynamış, iki kupaya doğru adımlar atmış. Arjantinli çok olumlu bir karakter. Ancak ek bir güç vermek için taktik amaçlı olarak sonradan oyuna girdiğinde bir faydası olmuş.
Neden? Çünkü “Topu kazan, 10 numaraya ver, o yapacak bir sihir” bulur dönemi geride kaldı. Artık ‘özgür futbolcu-asker futbolcu’ ayrımı da ortadan kalkıyor. Zaten bazı futbolcular özgür, bazıları değilse o takımda özgürlükten ve takım oyunundan söz edilemez. Özgür denilen futbolcu ayrıcalıklı biri olmaktan öte gidemez.

Bunun için Arda yer değiştirerek yani daha ‘özgür’ oynarken, takım savunmasına katkıda bulunduğu sürece Galatasaray’ı yukarı çekiyor. Onun geriden topun gelmesini beklediği dilimlerde ise takımı sorunlar yaşıyor. ‘Özgür’ değil, kayıtsız ve sorumsuz davranmış oluyor. Aynı biçimde, Diyarbakır’ın katı baskısı karşısında Ceyhun Ve Tjikuzu bunalırken, onların sıkıntısını paylaşmayan Engin, Colman ve Alanzinho, Trabzon’un yenilgisini hazırlıyor.

Zico döneminin Fenerbahçe’sinde Alex’in forvete yakın oynaması yerinde bir çözümdü. Ancak Deivid hep sağ kanattan içeri çekilip Alex’in özgürleşmesine katkıda bulunmasaydı Kaptan bu kadar gol atıp bu kadar asist yapabilir miydi? Şimdi bu işi Andre Santos yapıyor.

Başka açıdan bakarsak, kademesine girecek birer forvet ve koşu yoluna pas atacak birer orta saha oyuncusu olmasa kanat bekler bu kadar özgürleşebilir mi?

Puyol’lardan alın

Bir maçtaki her hareket birbirine bağlı, birbirini belirliyor. Oyununuz özgürleşecekse bu bütün futbolcularla, bütün hareketlerle olacak bu. Her hareketiniz, her hamleniz bu sorunsalı içermeli. Bu dürtü sayesinde bugün atak işi gerilere çekiliyor, kaleciye kadar gidiyor. Savunma işi de ta en uca ilerliyor, santrfordan başlıyor.

Oyunu ise herkes kuruyor. Arsenal’in göbek savunmacısı Gallas’ın ‘10 numara’ giymesi hoş bir espri ama Barcelona’da klasik oyun kurucu tanımına en çok uyan futbolcunun, defansın ortasındaki Puyol olmadığını kim söyleyebilir?
Ey hocalar, aradığınız ‘10 numara’ takımlarınızın derin damarlarında mevcut.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu