Fulya DosyasıFutbolGündemSon DakikaTransfer

“Ahmet Nur Çebi, ‘100 milyon dolar zarar var’ dediği Fulya davasına itiraz eden tarafta oldu”

Beşiktaş Başkan adayı Hürser Tekinoktay, Kramponlu Pisagor internet sitesine verdiği röportajda birbiriden çarpıcı açıklamalarda bulundu. Tekinoktay, Fulya davasına yönetim kurulu itiraz ederken Ahmet Nur Çebi’nin de şerh koymadığını hatırlattı.

İşte Beşiktaş Başkan adayı Hürser Tekinoktay’ın, Kramponlu Pisagor internet sitesine verdiği röportaj…

Uğur Sever: Ne zamandan beri Beşiktaş başkanlığı aklınızda var? Neden başkan olmak istiyorsunuz ve neden bu dönemi tercih ettiniz?

Hürser Tekinoktay: Aslında Beşiktaş başkanlığı aklımda ne zamandan beri var? Çok yok. Öyle bir hedefimiz, idealimiz yoktu. Neticede Beşiktaşlıyız. Beşiktaş’ta başkanın veya yöneticinin kim olduğu çok önemli değil. Beşiktaş’ın ne olduğunun önemi var. Dolayısıyla, bu biraz son zamanlarda çok kötü gidişat ile ilgili. Özellikle mali durumun ve 2000’den sonra bozulan bazı değerlerimiz oluştu. Özkaynak değerlerimiz, kolej takımı vb. hatta şöyle söyleyeyim, 2000’den önce herkesin ikinci takımı beşiktaş’tı. Farklı bir saygı duyulurdu Süleyman Abi döneminde. 2000’den sonra bambaşka bir hüviyete bürünmeye başladık. Hiç kimsenin o sempatiyi taşımadığı Beşiktaş’a dönüşmeye başladı ama sadece bu son yıl değil. Her 5 yıllık, her 10 yıllık periyotta bir anda bambaşka bir duruma geldik. Hem bu değerlerimizin eskiye özlemle, o günleri özleyen camiamızdaki büyüklerimiz, dostlarımız hem de mali durumun sıkıntısından ötürü yoğun bir şekilde benim sorumluluk almamı isteyen bir kitle vardı. Son 1 yılda başladı bu özellikle. Bir önceki yıl eylül-ekim aylarında başladı. 2018’in Mart ayında bazı dostlarımız noterden imza toplamaya başladılar. Biliyorsunuz, 250 imza gerekiyor Beşiktaş’ta aday olabilmek için. Eskiden böyle bir şey yoktu. Başkan Fikret Orman geldikten sonra, Beşiktaş’ın kanunu olan tüzüğünü değiştirdi. Tabi biz de eleştiriyoruz yani tüzüklerin, tüzük kongresinde bunun aynısını söyledim. Tüzükler ile kanunlar kişiye göre yapılmaz. Her gelen istediğine göre kanunu değiştiremez. O zaman kanunsuzluk olur. Dolayısıyla, bu imza süreci geçen yıl martta başladı fakat yine de tabi talebin oluşması lazımdı. Camianın bize ihtiyacı olduğunu hissedersek biz böyle bir işe girişecektik. Aklımıza Beşiktaş başkanı olmak çok önemli ve kutsal bir iş ama idealimizde böyle bir şey yok. Neticede çocuk büyütüyoruz, aile babasıyız. Eskiden futbolla ilişkimiz oldu. E iş hayatımız var. Fakat öyle bir noktaya geldi ki, o talepten sonra özellikle eylül ayında daha bir başıboş kalmış gibi Sayın Başkan da ‘Bir aday bile çıkmıyor, Beşiktaş sahipsiz kalmış’ fikrini konuşmaya başladı. Böyle bir günün ertesinde 12 Eylül’de Beşiktaş televizyonunda bir yayın yapmıştı Sayın Başkan. Ertesi gün de bu kadar sahipsiz bir camianın, 15 bin kongre üyesi var ama camia milyonluk bir camia 100 yıllık. Bu camianın bu kadar sahipsiz kalmaması gerektiğini ve Beşiktaş’ın da bize ihtiyacı olduğunu düşünerek kesin kararımı 12 Eylül gecesi verdim, 13’ünde de açıklamayı yaptım. Tabi önce aileme sordum, sonra beraber iş yaptığım arkadaşlarıma ve ortağıma sordum. Onlardan izin alınca ertesi gün kararımı verdim. Yani baktığınız zaman kesin kararımı 12 Eylül 2018 gecesi verdim.

Röportajın tamamı için tıklayın

Uğur Sever: Son yıllarda Türk futbolunu ve büyük kulüplerimizi yönetenlerin içerisinde futboldan gelenlerin sayısı yok denecek kadar az. Böyle bir ortamda sizin gibi futboldan gelen bir başkan adayının olması tüm futbolseverleri ve futbol kamuoyunu heyecanlandırıyor. Futbolu yönetenlerin, futbolun içinden gelmiş olmasının ne gibi artıları olur? Türk futbolu bunun eksikliğini yaşıyor mu?

Hürser Tekinoktay: Baya ciddi bir şekilde yaşıyor. Hiçbir takımın dört büyükler de dahil olmak üzere son 18 yıldır bir futbol işletme modeli yok. Neye göre? Futbolu çalıştırıyorsunuz, futbol zaten bir endüstri. Bu endüstrinin içinde bu para döngüsü içinde büyük cirolar dönüyor. Nasıl bir işletme modeliniz var, üretecek misiniz, yoksa alıp satacak mısınız, yoksa kalıcı bir kadro kurup puan ve şampiyonluklarla mı para kazanacaksınız? Hepsi bir ise hepsini nasıl yapacaksınız? Dört büyüklerde bir yapı göremiyorsunuz. Biraz Altınordu bir yapı kurdu. Alt yapıya öz kaynaklarına önem veren, hem futbolcu tarayan hem orada yetiştiren bir yapı kurdu. Ama tabi o Süper Lig için direkt bir çalışma modeli değil. Herkesi 17-19 yaşında yetiştirdiniz, takım 19 yaşında oldu yine olmaz. Dolayısıyla futbolcu, scout, arama-tarama, paraya dönüşecek yıldız futbolcu transferi bunların hepsinin kompakt olması lazım. Ama hiçbir kulüpte bunu göremiyorsunuz. Görememenizin temel sebebi, az önce sorduğun soru da gizli bu. Ticaret yaptığınız veya paraya çevirdiğiniz sportif başarı da bir ticarettir. Paraya çeviriyorsunuz, gol atıyorsunuz, 3 puan alıyorsunuz, havuz geliriniz artıyor. Şampiyonlar Ligi’nde de gol atıyorsunuz, gruptan çıkıyorsunuz daha çok alıyorsunuz. Şimdi bütün yaptığınız iş futbolcuyla parayı kazanmak. Futbolcuya yaptığınız yatırım, futbolcuyla kazanacağız para o işi kim yapacak, futboldan anlayan insanlar yapacak. E bu iyi oynuyor, o öyle değil işte mesela o öyle olmadığı için Cenk’i satarız yerine daha iyi bir santrfor alırız denildiği günden beri Beşiktaş bu hale geldi. Ha işletme modeli yoktu, doğru. Menajerlerin bir modeli vardı. Menajerlerin yönettiği bir futbol modeli vardı. Alt yapıdan yetiştiriyor muydu? Yok. Scouting var mıydı? Yok. Bir futbol takımına alıp da kalıcı bir şekilde yerleştirdikten sonra yıldızlaşmaya başladığı satmak üzerine bir ticaret mantığı var mıydı? Yok. Benfica’dan oyuncu kiralıyorduk, biz oynatıyorduk, onlar parayı kazanıyordu. Dolayısıyla Beşiktaş’ta da bunun açığı olduğu için zaten bize ihtiyacı olduğu için girdik. Futbol takımlarının bu ticaretin futbol üzerine olduğu ticarette insana yapılacak yatırımın o da bir his çünkü. Alıyorsunuz, sakat mı değil mi, oynar mı oynamaz mı, yaşı 35’e geldi artık yaşlı mı genç mi, öbürünün yaşı 23 genç mi sayılacak, yaşlı mı sayılacak, bir senede kaç maç oynar, öndeki ile kombinasyonu nasıl, bir yılda kaç tane kırmızı kart görebilir, 1 yılda bu hocayla çalışabilir mi bunlar önemli. Mesela Beşiktaş’ın hocası diyor ki ‘Biz önde oynayan takımız, Roco ağır, onun için 3. stoperimiz konumunda.’ diyor. E siz hocanın oynattığı sisteme göre bir stoper almıyorsunuz. Hem hocaya sormuyorsunuz, hem de onu almıyorsunuz. Ha futboldan anlayan bir adam olsa, o transferi hocaya sormadan da yapacak olsa ilk düşüneceği şey takımın önde oynadığı için savunmanın hızlı olması gerektiğini bilecek. Bunun için profesör olmaya gerek yok, basit bir mantık. Ama bu kadar basit şeyleri bile düşünemeyen yöneticilerimiz oluyor. Sonuçta kulüplerin geldiği noktada ciddi bir batık sermaye, ciddi bir batık dernek ve facia oluyor. Futbolla ilgili bir ticaret yapıyorsanız, futboldan anlayan birisi olmanız lazım. Tekstil ile ilgili ticaret yapıyorsanız, tekstilden ve modadan anlıyor olmanız lazım. Bir doktorun tekstil fabrikası kurup başarılı olabileceğini düşünüyor musunuz? Mümkün değil. Herkes kendi iyi bildiği işte başarılı olabilir. Futbolun içinden gelen kişilerin olmadığı bir futbol yönetimi hiçbir zaman başarılı olmuyor. Başarılı olanlara baktığınızda da Real Madrid’i, Barcelona’yı, Bayern Münih’i eski futbolcuları ya da futboldan gelenler yönetiyor. Dortmund’a bakıyorsunuz, bir tane başkanı var ama sadece temsilde başkan. Kulübü yönetenler başkaları. Bana kalırsa kesin yönetimlerin içinde futboldan gelen yöneticiler olması lazım, spordan gelen yöneticiler olması lazım. İçerde tabi ki iş adamları, doktorlar, avukatlar olabilir ama bunlar olurken futboldan hiç olmaması abes. Buna da inşallah iyi örnek olacak bir model sağlarız.

Uğur Sever: Beşiktaş’a başkan adaylığınızı açıkladığınızdan beri taraftardan ve kongre üyelerinden nasıl tepkiler aldınız?

Hürser Tekinoktay: Zaten kongre üyelerimizden birçoğu istiyordu. Onlar çok olumlu, camiada her görüştüğüm kişi, hani camia diyorum, çünkü camia birazcık daha kendini tanıyan kişilerin. Kongre yapısı vs. divan üyelerinin, kongre üyelerinin, eski sporcularımızın, eski büyüklerimizin hepsinden çok iyi tepkiler geldi. Camiayı daha büyük aldığımız an, Beşiktaşlılar oradaki coşku daha da güzeldi. Gençlerden ciddi bir destek var. Herhalde biraz CV’mize bakıyorlar ‘E adam bir sürü oyuncu yetiştirmiş Türk futbolunda, Dardanelspor’a gitmiş, orada da Dardanelspor’u dünyanın en genç takımı haline getirmiş’ diyorlar. Biz 17.8 ile oynuyorduk yaş ortalaması olarak. O zaman Avrupa’nın en genç takımı Leeds United diyorlardı, 23.4’tü onların yaş ortalaması, bizim 17.8 idi Dardanelspor’da. Yani 28 kişilik takımı topladığın böldüğün zaman. E gençler de bunu gördüğü zaman herhalde hepsinin o gençlik aşkı ile birlikte daha büyük bir destek alıyorduk. Bizde zaten gençlere o söylemleri daha çok gençlere o coşkusunu daha çok sahip çıkacağı söylemler yaptık. Çünkü gençler memlekette, spor kulüplerinde, tüm her yerde insan kaynağının en önemli varlığı. Bugün onlara, o umutları, o coşkuları, o sorumlulukları vereceğiz. Yarın başkan olacaklar, futbolcu olacaklar, bilim adamı olacaklar vb. Onlardan daha da yoğun bir tepki aldık olumlu anlamda.

Salih Çakman: Başkan olursanız Beşiktaş’ta ilk değiştirmek istediğiniz şey nedir? Ayrıca, “Mevcut sistemi devam ettiririm” diye düşündüğünüz iyi giden yerler var mı?

Hürser Tekinoktay: Birçok değiştirilmesi gerekilen konu var. Biz 18 yıldan şikayet ediyoruz, herhalde 18 tane konu başlığı da yetmez. Ama ilk akla gelen Şampiyonlar Ligi’nin ilk 16’sında kalan, kalıcı bir takım olmasını istiyorum. Beşiktaş’ta bunu değiştirmemiz lazım. Mesela gelen yönetimler. Sayın Başkan da ‘Biz Şampiyonlar Ligi’nde oynamaya başladığımız yıl şampiyon olduk, bizim hedefimiz UEFA Kupası’ dedi. Külliyen yanlış bir demeç ve yanlış bir bakış açısı. Bizim hedefimiz Şampiyonlar Ligi’nde gidebileceğimiz yere kadar gidip final oynamak olması lazım. Zaten final oynadığınız zaman kaybetseniz de kazansanız da o müsabakanın oraya gelmesi önemli. Bir maçta her şeyinizi kaybetmezsiniz ama finale gelmek önemlidir. ‘Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu hedefiniz niye yok?’ diyebilirsiniz ama orada şampiyonluk önemli değil. O müsabakanın finaline çıkabilmek önemlidir. 5 tane vurursunuz direkten döner, adam 90. dakikada bir tane atar, maçı verirsiniz. Maçın hangi koşullarda oynandığı önemlidir. Orada artık mağlup olan takım da kupayı almıştır. ‘Dünya Kupası’nda üçüncülük maçları oynanmasın’’a döndü, evet oynanmasın. Artık yarı finalde elenen herkes üçüncüdür. Dolayısıyla, bizim de hedefimiz özellikle Beşiktaş gibi camianın başkanı olacaksanız Şampiyonlar Ligi’nin ilk 16’sına yerleşen bir takımı arzulamanız lazım. İlk değiştirmek istediğimiz zihniyet, daha büyük hedeflere kitlenmemiz lazım. Şampiyonlar Ligi’nde; Benfica’nın, Porto’nun önünde olmamız lazım ki onlardan daha önemli bir kulübüz baktığınız zaman. Taraftar kitlemiz, ticaret kitlemiz, fanımızın aşk derecesinde bir fanatizm yaşayan bir taraftar kitlemiz var. Porto öyle değil mesela. Gidiyor sinema seyreder gibi izliyor geliyor. Bizimki bir hafta boyunca o maçın etkisinden kazandıysa zevkten, kaybettiyse üzüntüsünün etkisinden kurtulamıyor. İlk düşüncem zihniyet olarak Beşiktaş’ı büyük platformda ilk 16’ların takımı olması.

Salih Çakman: İyi gittiğini düşündüğünüz bir şey var mı Beşiktaş’ta?

Hürser Tekinoktay: Uğur’a sorayım, senin var mı?

Uğur Sever: Şu an bakıldığı zaman bundan 1.5 sene önce sorsanız çok fazla şey sayabilirdim aslında. Ama özellikle bonservis gelirlerini sayardım açıkçası. Sonuçta önümüzde Cenk Tosun örneği var. Satışlar konusunda yine bir sıkıntı olmadığını görüyoruz ama taraftarın ortak tepkisi zaten hani çok kahve ağzıyla olacak ama “Başkan söyle paralar nerede” tarzı bir tepkisi var. Ben Beşiktaşlı olsam bu konuyu sorgulardım.

Hürser Tekinoktay: Aynen katılıyorum. Aslında Uğur, yani halk cevabı veriyor. Şöyle bir ekleme yapayım Uğur’a. Beşiktaş’ın son 7 yılda harcadığı para 1 milyar Euro. Yani harcadığımız parayla şu anda Real Madrid’in bütçesi 1 milyar Euro’lar civarında. Transfermarkt’a girdiğinizde görürsünüz. Beşiktaş, 7 yılda bir Real Madrid bütçesi kadar para harcamış. Ortada ne var? Bir şey yok. Biz 20 tane stoper aldık, Real Madrid’de hala aynı stoperler oynuyor. Varane ve Sergio Ramos. Yani bir de öyle baktığınızda son 7 yılın toplam muhasebesinde harcanan parayla gelen başarı, başarısızlık çıkartıyor.

Salih Çakman: Yargıtay’ın Beşiktaş’ın 2007 ve 2008 genel kurullarında alınan ibra kararlarının iptalini onamasının ardından “Şimdi sırada Beşiktaş’ın uğradığı zararların tazmini süreci var” demiştiniz. “2007-2012 döneminde Beşiktaş, hatalı yönetim nedeniyle büyük zarara uğradı.” demiştiniz. Başkan olduğunuz takdirde, bu konuda ne gibi adımlar atmayı düşünüyorsunuz?

Hürser Tekinoktay: Kesinlikle. Zaten zorlayan nedenlerden bir tanesi de bu. 10 yıl emek verdiğimiz Beşiktaş adına, Beşiktaş’ın hem itibarını, hem kurumsallığını, hem gücünü, hem ekonomik kuvvetlenmesini sağlayacak tarihi bir dava süreci yaşadık Fulya Davası’nda. 10 yıl sürdü. Ciddi bir emekti, ciddi bir uğraşmaydı. Hiçbir hukukçunun, hiçbir avukatın kazanılacak demediği bir davaydı. Çok zor şartlarda 10 yıl sonunda o davayı kazandık. Daha sonra 2 kez Yargıtay kararıyla kazandığımız davaya yönetim itiraz etti. Aslında bir yerde zorunlu kılan şeylerden bir tanesi de o. Şimdi muhtemelen martta lehimize bir düzeltme kararı çıkacak. Mayısta da göreve gelirsek kendi görülmesi gerekilen hesabımızı Beşiktaş’ın maddi ve manevi zararların hesabını hani biz emanet ettik, hesap soracağız dediler sormadılar, hiç olmazsa o hesabı kendi açtığımız adisyonu kendimiz görelim, kendimiz o işin sonuna getirelim. Orada Beşiktaş’ın çok ciddi para kayıpları vardı 100 milyon dolar civarı. Ayrıca itibar kaybı vardı. Bunların hepsini Beşiktaş’ın hem derneğine hem maddi olarak hem de manevi olarak geri döndürmek istiyoruz. Onun hesabını göreceğiz yani.

Salih Çakman: “Yıldırım Demirören Fulya dahil tüm zararları karşılamalı” demeci vermişsiniz. Burada kastettiğiniz tüm zararlar nedir?

Hürser Tekinoktay: Tüm zararlar nedir? Fulya projesindeki 67’ye 33’lük paylaşım eşit olmamıştır. Biz, 67 alacak iken müteahhit 33 alacak iken tam tersi olmuştur. Hatırlarsanız, bir önceki mevcut yönetimde daha doğrusu 6.5 yıl süreyle görev yapan Ahmet Nur Çebi bunu televizyonda da söylemişti. ‘Beşiktaş’ın 100 milyon dolar zararı var.’ demişti. Ama ne yazık ki bunu söyleyen Çebi, Fulya Davası’nda itiraz eden taraf oldu. İtiraza da şerh koymadı. Bir tek benim bildiğim o dönemin yöneticilerinden Berkan Gocay şerh koydu Fulya Davası’na itiraz edilmemesine istenen alınan karara. Diğer bütün yöneticiler Fulya Davası’nda Beşiktaş’ın kazandığı haklara ki zarar var dedikleri haklara itiraz ettiler. Şimdi, yönetimin de dediği gibi Beşiktaş’ın projede 100 milyon dolara yakın dışarıya kaçırdığı malın mülkü olmuştur. Bu bir. İkincisi, o dönem genel kurulda Del Bosque’nin bize borçlu olduğu ifade edilmiştir. O şekilde ibra olmuştur Yıldırım Demirören. Ama 3 gün sonra da aslında Del Bosque’nin İsviçre’deki CAS’taki kararla bizden tazminat alacağı kesinleşmiş ama bu bilginin gizlenerek ibra olduğu mahkemenin bilirkişi raporlarıyla tespit edilmiştir. Ben bunu söylemiyorum, hukuk söylüyor bunu. Keza yine Ferrari konusunda hatalı zarara uğrattığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla Fulya’nın 100 milyon doların üstünde Del Bosque, Ferrari gibi iki tane önemli mahkeme kararıyla tespit edildiği bir zarar var. Yine onun dışında, size şunu söyleyeyim, UEFA’dan bir men cezası aldık. UEFA’dan aldığımız men cezasının da yaklaşık yılda 20 milyon euro kaybımız oldu. Bunları üst üste koyduğunuz zaman, bir de tüm futbolcu spekülasyonları var bilemiyorum onları, belgeleri olmadığı için bir şey diyemiyorum ama sadece iki mahkeme kararı ve Fulya ile 100 ila 140 milyon dolarlık üç aşağı beş yukarı bir hesap çıkıyor ortaya. Tabi bunun hukukla tespit edilmesi lazım zararın. Hukukla tespit edildikten sonra gereken işlemlerin yapılması lazım.

Şok… Beşiktaş yönetimi, Fulya Davası’nda Yargıtay’ın lehine verdiği karara yine itiraz etti!

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu