FutbolHaberTransfer

Katil sahada değil tribündeydi

 

‘Futbol oynamayan konuşmasın’ demiyorum ama ben de kendimce koşturdum bu topun peşinden. Maçın havası başka olur. Göğüs göğüse mücadele sonuçta. Dirsekler olur, ayağa basmalar olur. Hakem hepsini göremez. Hırslanırsın, öfkelenirsin. Etmediğin küfürleri edersin. Çokluk topa ve kendine.
İşler iyi gitmiyorsa daha bir gerilirsin, saldırganlaşırsın. Yediğin bir çalım, yetişemediğin bir pas fena koyar adama. Oyun kurallarının sınırını aşabilirsin.
Öfkenin de bir ahlakı vardır ama… Yapar, eder, sonra “ben ne yaptım” diye kıvırmazsın.  Arkadan vurmazsın, kuytularda, pusularda iş bitirmezsin. Yüz yüze dökersin öfkeni. Şövelyelik budur. Şimdilerde pusucular, baskıncılar, arkadan vuranlar için gelişigüzel kullanılıp içi boşaltıldı ama Türkçesini söylersek, ‘yiğitlik’ budur.
Nasıl mı? İşte Zidane’ın, Dünya Kupası’na bakmadan Materazzi’ye kafayı çakıp soyunma odasının yolunu tutması gibi.

Hareketler ve niyetler
Üçüncü Ali Sami Yen Muharebesi’nin kahramanı futbolcuları anlayabiliyorum bu yüzden. Emre B. yurtdışında tutunamamış. Sırf Aziz Yıldırım, GS’ye gol atacak diye astronomik bir paraya transfer olmuş. “Ne yapalım ekmek parası” diyecek yerde bunu “doğma büyüme Fenerliliğe” bağlıyor. Taraftar geriliminden medet umuyor. Gerilimi arttırıp kahraman olacak, bütün sezonu temize çekecek… Gol atsa, ya da gol attırsa, sonra da tribüne hareket çekip kırmızı kart görse tamam. Ama o ne yapıyor? Korner atmaya giderken başına bir şeyler atılsın diye bekliyor, abartılı tepkiler veriyor, araya bol bol küfür sıkıştırıyor…
Her taraftar gibi Galatasaraylılar, içlerinden büyümüş, zamanında attığı her golden sonra kulübün armasını öpmüş Emre B.’nin ezeli rakiplerine gitmesine tepkili. En küçük bir kışkırtmayla maçı Emre B-GS maçına döndürebilirler… Bu işin tetikçiliğini Sabri üstleniyor. Nasıl olsa Galatasaray’da kalmak ya da gitmek, tribünle iyi geçinmekten geçiyor uzun bir süredir. Sabri için sezonu temize çekmenin en garantili yolu tribüne yaranmak… O da ne yapıyor? Emre B.’ya arkadan tekmeler atıyor, sonra abartılı biçimde yerden kaldırıyor. “Burası bizden sorulur, sıkıysa atsınlar beni” havalarında dolaşıyor.
Arda son yıllarda yetişmiş en iyi futbolcu. İyi futbolcu demek kendisinden çok fazla şey beklenen biri olmak, sık sık eleştirilmek demek. Sürekli kendini geliştirerek eleştirilere yanıt vereceğine  çenesini konuşturuyor Arda. Hep haksızlığa uğramış pozlarda. Eleştirilerde ne dendiğine bakacağına, “Beni sevenleri ve sevmeyenleri iyi tanıdım” gibisinden laflar ediyor. O her zaman doğruyu yapıyor da, kötü niyetliler bunu çekemiyor yani. “Ağbi” dediklerinden, örneğin, eski kaptanından ve hep sıkı fıkı olduğu Emre B.’den aldığı feyz bu galiba.
Lugano için fazla bir şey demiyorum.
O böyle bir futbolcu. Asıl garip olan onun kışkırtıcılığını, “takımı ateşliyor” diye bazılarının göklere çıkarması…
Ayrıca adamla garanti paraya anlaşmışsınız. Ceza verseniz bile uygulamıyorsunuz. Oynasa ne olacak, oynamasa ne olacak? Alır 7 maç ceza, erken erken memleketine gider, transfer işleriyle uğraşır.
Volkan’ın hareketi konusunda bir fikrim yok. Gerçekten sakatlansa kenara gidip tedavi görürdü. Tribünleri kışkırtmak için o hareketleri yaptıysa günahı boynuna… Erkekliğin bu kadar vurgulandığı, kadınların bu kadar aşağılandığı bir ortamda ne yapsın, o da kendini böyle ifade edebiliyor demek ki…
Semih Şentürk’ü ise bir yana ayırıyorum. Başta dediğim gibi, maçın gerilimi içinde öyle
şeyler yaparsınız ki, kendinizi tanıyamazsınız… Eminim, olayların hemen ardından daha kart görmeden yüzü kızarmıştır Semih’in. İnternet sitesindeki açıklamaları çok anlamlı. Lafı evelemeden gevelemeden özür diliyor. Bırakın futbolu, memleketi yöneten adamların özür dilemeyi zaaf olarak gördüğü bir yerde büyük erdem bu. Bütün genç futbolculara okutmak gerek açıklamasını.

Futboldan korkan muktedirler
Pazar gecesi maç sonunda olanları böyle değerlendirip geçebilirdim. Ancak durup düşünelim. Bütün bunlar birkaç kendini bilmez futbolcunun işi mi?
Maç sonunda bakıyorsunuz, Galatasaray Başkanı Adnan Polat, “Komplonun devam ettiğinden ve Fenerbahçe ve Galatasaray’ın şampiyonluk yarışından düşürüldüğünden” dem vuruyor. Vallahi doğru. Siz rehabilitasyon dönemindeki adamları ‘yıldız’
diye takıma koyun. ‘Dünya çapındaki’
kadronuzun 45 dakika sonra pili bitsin. Kendisinden başka hoca tanımayan akıl
hocalarınız istiyor diye teknik direktörünüzü yollayın. Şampiyonlar Ligi’ne kalamayın, UEFA’dan eve erken dönün. Arkasına sığınacağınız tek Fener galibiyeti kalsın. Şişirin futbolcuları… Galibiyet gelmeyince gelsin “Sivas’ı, Beşiktaş’ı kayırıyorlar”
iddiası… Puan cetveline bakın bir. Sivas’ı ve Beşiktaş’ı, Fener ve Cim Bom’dan
daha çok kayıran var mı? Olsa olsa UEFA’da gözü olan Bursaspor’un komplosudur (!)  pazar günkü beraberlik.
Fenerbahçe yönetimi için takımlarının başarısından çok Galatasaray’ın başarısızlığı önemli zaten. Bu sezon her kaybettikleri maçtan sonra GS de kaybetti, 24 saat sonra bir ‘Oh’ çektiler. Takım pazar günü Ali Sami Yen’de yenilmedi ya sezonu başarıyla kapatmış sayılırlar. Geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynayan takımdan, her maçta alanından çıkamayan takıma gelmişler, önemli değil. Bir de, Saracoğlu’nda böyle şeyler olmuyor demezler mi? Sanki konuk tribünlere pislikler koymak ilk orada başlamadı. Sanki orada Gerets’in kafası yarılmadı, Mondragon’a şişeler, Tigana’ya bozuk paralar yağmadı. Sanki kulüple ilişkili şahıslar koridorlarda futbolculara tekme tokat saldırmadı…
Kısacası soru şu: Fenerbahçe- Galatasaray derbisi, neden ezeli rekabetin 100. yılının kutlandığı bir şenlik olamıyor? Neden büyük takım yönetimleri birbirlerine yenilmekten bu kadar korkuyor? Neden yenilgilerimizle, başarısızlıklarımızla, kusurlarımızla, kabahatlerimizle yüzleşemiyoruz?

Milli takım okulu
Yine futbolculara cezalar verilecek, Ali Sami Yen kapanacak, Fırat Aydınus bir süre derbi yönetmeyecek… Ve gelecek sezona aynı yerden aynı yöneticilerle başlanacak. Tıpkı birkaç yıl öncesinin pet şişe savaşının üstünün kapanması gibi. Tıpkı, Almanya ümit milli maçını ve İsviçre A milli maçını meydan savaşına çevirenlerin iktidar koltuklarında hâlâ oturması gibi.
Yine basiretsiz yönetimler bir derbi galibiyetinden medet umacak. Sorumluluklarıyla yüzleşemeyenler, yenilgi korkusuyla saldırganlığı körükleyenler yine tribünlerde ve ekranlarda boy gösterecekler. Yine ilk olayda futbolculara terbiye öğretecek, sahada birbirine giren futbolcuları ayıplayacaklar: “Yapmayın çocuklar, siz milli takımda arkadaş değil misiniz!”
Tamam, bunlar iyiyken sizin çocuğunuz da kötü olunca kimin çocuğu? Eğitimlerini milli takım ocağında almadılar mı zaten?

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu