FutbolHaber

Şampiyonlar Ligi’nden affımızı isteyelim

Anında ‘unutulmaz maçlar’ kategorisinin baş köşesine kurulan Real Madrid-Barcelona mücadelesinin 52. dakikası… Iniesta bir hareketle 180 derece dönüyor, bir anda iki Real’liyi Barça kalesi tarafında bırakıyor. Yer orta saha ama hareket gol kadar heyecanlandırıcı… Televizyon bu hareketi ağır çekimde tekrarlıyor.

Benim futbolcum balet olacak

Geçen hafta, “Dizilişler kendilerini bozarak, ortadan kaldırarak ilerliyor, yeni anlamlar kazanıyor. Futbol belki sadece kalecinin yerinin belli olduğu ilk günlere dönüyor” demiştim. Geleceğe yönelik bir kestirmeydi. Ancak cumartesi gecesi Bernabeu’da gelecek geçmiş olmuş bulunuyor.

Barça’nın oynadığı oyuna, futbolun değil balenin terimleriyle bakıyorum bir süredir… Minik takımlardan A takıma kadar gelişerek süren bir koreografileri var. Bir kültür artık. 4-3-3 gibi diziliyorlar sahaya. Ancak oyun başladığında bu diziliş her an bozulup değişerek müthiş bir hareketliliğe yerini bırakıyor… Koreografinin temeli, çok hareket eden üçlü bir orta alan… Bu alandaki Iniesta, Xavi gibi, sonradan giren Busquets gibi başrol oyuncularının altyapıdan gelmesi, yani Barça kültüründen yetişmiş olması rastlantı değil. Kenardaki ‘stajyer hoca’ Guardiola’nın da. Savunma göbeğinde baleyi yöneten Puyol’un da.

Savunmacı denince iri yarı stoperleri, yani sadece ‘durdurucu’ ve ‘kesicileri’ anlayanlar için garip bir oyuncu Puyol. Real’in ilk golünde olduğu gibi adamını kaçırıyor, ikinci golünde olduğu gibi duran toplara kafa vuramıyor. Ama ne yapıyor? Rakipten çabuk hareket ediyor, tehlikeli olmayan alanda rakibi karşılıyor. En önemlisi topu kazandığında en verimli şekilde oyunu geriden kuruyor, gidip etkin alanda gol kovalıyor.

Günümüz futbounda savunmanın gerek şartı hızlı olmak. Rakibe hamle üstünlüğü vermemek… Savunma oyuncusunun çağdaş versiyonuna alışık olmayanlar pazar günü Fener 11’inde Gökhan Gönül’ü geri dörtlünün ortasinda görünce “Ooo Beşiktaş fark atar” fetvasını verdiler. Oysa Gökhan hızını kullanarak tehlike büyümeden
toplara müdahale etti, topu çabuk oyuna sokarak orta alan oyuncularının boş alan bulmasını
sağladı… Ayrıca pozisyon sezginiz olacak. Bir de arkadaşlarınız sizi anlayacak. Beşiktaş golünde kabahat, oyun disiplininden koparak taç cizgisinde topu eveleyip geveleyen Ali Bilgin’in…

Kafana göre oyna

Barça koreografisi doğaçlamaya sınırsız izin veriyor. Oyuna egemen oldukça bu doğaçlama baş döndürüyor. Herkes her rolde. Hem savunmada hem atakta. Doğaçlamanın süperstarı da elbette Messi gibi yetenekler… Ona bu olanağı Barça’nın hızlı paslaşması veriyor. Hiçbir top gelişigüzel vurulmuyor. Topun değeri biliniyor… Bu oyunu Ada’da Arsenal oynuyor. Onların baş baleti Fabregas’ın Barcelona’dan yetişmiş olması da bir rastlantı mı acaba?

Ancak paslaşma var, paslaşma var. Belki kendi alanınızdan çıkarken ‘ayağa pas’ yapabilirsiniz ama rakipten önce hareket edecek tempoyu üretmek istiyorsanız ‘koşu yoluna pas’ yapacaksınız. Ayağa pas kaygısı siz yavaşlatıyor. Bakın, Beşiktaş orta alanına… Geri dörtlünün önünde Sivok, Onun 20 metre önünde biraz sağda Ernst, onun 15 metre önünde  hafif solda Tello, onun 15 metre önünde Delgado… Çoğunda  verecek adam bulamayıp topu kaybediyorlar ama haydi diyelim paslar yerini bulmuş olsun. O kadar fazladan topla oynuyorlar ve o kadar fazladan yan ve kısa pas yapıyorlar ki top karşı kaleye gidene kadar çağ değişiyor. Gol için tek umut şişirme toplara bağlanıyor.

Dokunma dağılırım

Barcelona’nın zayıf karnı yok mu? Olduğunu salı akşamı Chelsea’yle oynadıkları Şampiyonlar Ligi yarı finalinde gördük… Chelsea-Arsenal FA Cup maçını yorumlarken, “Bu maçı Guardiola çok iyi incelemeli” demiştim. Kurt Hiddink’le büyük bir sertlik ve mücadele gücü kazanan Chelsea, Arsenal’ı bezdirmişti o maçta. Alan daraltarak ve vücut vücuda mücadele ederek yapmıştı bunu. Guardiola’nın bu maçı ciddiye alıp almadığını bilemeyeceğim ama Hiddink’in bir yıl önce Nou Camp’ta oynanan Barcelona-Manchester United Şampiyonlar Ligi yarı finalinden kopya çektiği kesin. Salı akşamı Drogba’yı biraz önde bırakıp, orta alana beş savaşkan oyuncu koydu. Rakibi sıkıştıran, savunma seti önünde top çevirmeye zorlayan, Messi’nin Eto’o’yla yer değiştirmesi gibi önlemleri işlemez kılan ‘sabır futbolu’ yani.

Dün akşamki ŞL maçı ne oldu bilmiyorum.

Benim gönlümden Arsenal-Barcelona finali geçiyor. Finale çıkmak için iki takımın da baskı karşısında bezmemesi, baskıyı kıracak hızı ve doğaçlamayı yaratması gerek. Bu akşam Chelsea yine temkinli ve katı oynayacak.
Erken bir Barça golü oyunu coşturabilir.

Ama özel şartlarımız var

Pekiyi, Chelsea’nin yaptığını neden Real Madrid yapamadı? Çünkü Chelsea’nin amacı beraberlikti. Real Madrid’in ise kazanmaktan başka seçeneği yoktu… Bunun için kaçınılmaz olarak savunmasını öne çıkardı. Her iki devrede de ilk golü onlar attı zaten… Günümüz futbolunda, özellikle ofsayt kuralında yapılan değişikliklerden sonra savunmayı
ileri çıkarmak demek risk almak demek. Eğer oyuncularınız hızlı değilse, eğer orta alanınız çabuk ileri geri oynamıyorsa, arkaya atılan her uzun topta gedik veriyorsunuz. Bkz: Henry golleri… Savunma geriye yaslanır, orta alan da zayıf kalırsa 18 önündeki boş alanda rakip araya bitirici paslar atıyor. Bkz: Messi golleri…

Bizim futbolumuz da işte bu alanda batıyor.

Beşiktaş savunması kolay gol yememek için geri yaslanıyor. Liverpool’dan 8 gol de savunma korkudan geri kaçtığı için yenmişti… Denizli bunu önlemek için savunma önüne iki oyuncu çakıyor. Beşiktaş gol yemiyor ama maçların 50 dakikasında alanından çıkmıyor, rastgele toplarla gol arıyor. Sonra da rakip izin verince karşı kaleye gidiyor.
O zaman da savunma önünde büyük boşluk doğuyor. Fener ikinci golü öncesinde bu alanda top sol çizgiden sağ çizgiye tıngır mıngır gitti.

Trabzon’un şampiyonluğundan 30 küsur yıl sonra Sivasspor’ın şampiyon olmasının ne tür bir ‘devrim’ olduğu, “Antep neden maça asıldı anlamadık” diyen bir kafanın neyi devrebileceği ayrı konu… Sivas’ın oynadığı futbol, 70 dakika orta alanı savunma önüne dayayan, uzun topla rastgele gol arayan bir ‘küme düşmeme’ futbolu… Topladıkları puan da zaten orta sıra puanı… Savunmayı ileri çıkardıklarında ise Saracoğlu’daki iki Fener maçında olduğu gibi çok kolay goller yemişlerdi.

Anlaşılan pazar günkü oyununa bakıp “Fener’e neredeydin?” diyenler Kanarya’nın bu maçlarını ve Galatasaray maçını unutmuş. Mustafa Denizli de… Fener bu yıl kazanması kuşkulu maçları hep dikkatli ve tutarlı oynadı. Rakibin savunması ileri çıktığında ara paslarla cezayı kesti. Yaslanan takımlara karşı ise zorlandı. Akıllı yaslanıp hızlı çıkan Kayserispor gibi takımlardan fark yedi.

Daha once yazdım. Aragones oyun anlayışını ve disiplinini geriden kuruyor. Adam ne yapsın, orta alana gelince ‘başkanın oğlu’ Emre’ye ve Zico tarzında inat eden Alex’e takılıyor… Fırsat bulsa iki-üç yıl içinde keni oyununu oynayacak takımı kuracak belki. Ancak zor. Bu bizim özel şartlarımız var. Başkalarına benzemeyen özel bir futbolumuz var.

12 Eylül hukukuyla AB kapısından geçmeye çalışmamız gibi bu ‘Turko futbol’la Avrupa’da final oynamayı hayal ediyoruz…

Haftaya yazımın başlığı: ‘Türkiyem, Türkiyem özel şartlar cennetim.’

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu