FutbolHaber

Derbiyesiz olmak

Yuh artık diye mi başlamalı yazıya, yoksa lanet olsun size mi, bilemedim! Sanırım en doğrusunu yine bir Galatasaray-Fenerbahçe maçının ardından Milliyet yazarı Ercan Güven söylemişti “derbiyesizler” diye.

Uzun zamandır gitmediğim basketbol maçlarına yeniden ısınmak için bundan daha güzel fırsat olur mu diyerek bu maçı seçmiştim. Hani bunlar iki güzide spor kulübü ya, geçmişte yaşananlardan ders alacak kültürdedirler dedim ve kandım! Demek ki; kanmamak lazımmış.

Derbiler, spor yazarlığı yapmanın en güzel tarafıdır oysa. Kimi gün futbol, kimi gün basketbol kimi gün yüzme, kürek vs. vs..

En heyecanlıları ise hep Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki derbiler olur. Gerçi bu durumun sebebini bile bilen yoktur henüz. Ne etnik, ne politik, ne de dinsel… Yüz küsur yıllık bu derbinin fitilini ateşleyen hiçbir belirleyici faktör yoktur yani. Tabii yöneticilik oyununu oynayanların riya dolu demeçlerini saymasak eğer!
•••
Maç sonunda Galatasaraylı bir arkadaşımın beni çok şaşırtan şu konuşmasına tanık oldum: “Abdi İpekçi Spor Salonuna gelen 8 binden fazla Galatasaraylı ne düşünür bilmem ama ben bu tip olaylar yaşandıkça Fenerbahçe’yi daha çok seviyorum.

Çünkü biliyorum ki; bir sonraki derbinin ev sahibi olduklarında, aynı ayıbı bu kez onlar işleyip Galatasaraylıların nasıl masum(!) sporseverler olduğunu hissettirecekler bizlere. Tıpkı bu maçta bizim tüm ülkeye Fenerbahçeliler masumdur duygusunu yaşattığımız gibi.”

Sırf bu anlatım üzerinden bile bir dolu malzeme çıkar bizlere aslında. Yani, yok aslında birbirimizden farkımızın başka bir ifadesidir bu…
•••
Düne kadar Türkiye’deki basketbol seyircisinin nasıl elit, nasıl donanımlı olduğunu konuşurduk. Bugün ise vurun abalıya… Durumu kurtarmaya çalışan kişiler de yok değil. Neymiş efendim; salonlara futbol seyircileri geldiği için böyle oluyormuş.
İyi de bunun neresi şaşırtıcı?
Tam tersi bir kandırmaca peşindeler. Efes Pilsen acaba sezonda ortalama kaç seyirciye oynuyor, ya da Darüşşafaka Cooper Tires?
Eskiden Eczacıbaşı’nın seyirci ortalaması neydi?
Emin olun bu takımların hemen hepsi 3 büyükler dışındaki maçlarda hiçbir zaman salonları dolduramadılar. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş takımlarının doldurdukları her salonda futbol seyircisi zaten vardı!

Hassas nokta da buradadır zaten. O dönemin tribün kültürü ve taraftar tipolojisi şimdikiyle kıyaslanmayacak derecede gelişkin olduğundan, o günlerdeki derbiler çok daha aklıselim geçmekteydi.

Küfrün ve kavganın pek yaşanmadığı o günlerden bugünlere gelindiğinde aradaki fark negatif yönde açıldı ve bu işten nemalanan birileri suçlunun adını koymakta hiç gecikmedi. Futbol…

Oysa endüstrileştikçe kirlenen sporu ve kulüpleri eleştirmek gerekiyordu aslında. Bozulanın taraftar olduğunu iddia etseler de gerçekte toplumdu bozulan! Ve bu durum en çok kulüp yöneticilerinin işine geliyordu. Besledikleri “taraftar liderleri” sayesinde senelerce tribün terörüne olanak sağlayan başkan ve yöneticiler, bu günlerde kendi yarattıkları canavarı durduramamanın sıkıntısı içindeler.

Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören’in “bütün tribünleri temizleyeceğim” feryadı da işte bu yüzdendir. Şimdi sorulması gereken soru şu olmalıdır: Peki kulüpleri sizlerden kim temizleyecek?

Çözüm ortada. Sporda şiddete ilişkin mevcut yasaların yetersizliği malumken alınacak yeni tedbirlerin fazla bir getirisi olacağını düşünmüyorum. Yapılması gereken, saha içi ve saha dışı olayları çıkaranların en ağır yaptırımlarla cezalandırılmasıdır. Bunu en iyi uygulayan ülke olan İngiltere’nin hangi zorlu aşamaları geçtiğini incelersek eminin bizim sıkıntılarımızın birçoğu da giderilmiş olur.

Aksi halde, derbiyesizlerin bir sonraki derbiye nasıl kan doğradıklarını izlemekten başka şansımız olmayacak!

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu