Fulya DosyasıFutbolHaber

İsviçre savaşları; Baş suçluları FatihTerim, Davut Dişli ve Medyadır

12 Kasım Cumartesi günü Zürich hava alanına uçağımız indiğinde pasaport kontrolünden hiçbir zorlukla karşılaşmadan geçtik sonra da otobüsümüze binip Bern’e hareket ettik.

Bern’e varıp otelimize yerleştikten sonra Bern sokaklarında gezmeye başladık.

Rastladığımız şarkı söyleyen İsviçreli taraftar gruplarınca en ufak bir sözlü tacizle karşılaşmadan sokaklarda gezdik.

Akşam ise maçtan yaklaşık 2 saat önce otobüsümüz ile stada hareket ettik yine hiç taciz olmadan otobüs oturacağımız tribünün tam arkasına sorunsuz park etti ve hep birlikte yine sorunsuzca stada girdik.

İçeride gayet güzel bir atmosfer vardı. Ne maç öncesi ne de maç sırasında ne de maç sonrası en ufak bir gerginlik olmadı.
Sadece bir bölüm İsviçreli Milli Marşımızı ıslıkladılar.

Ancak yıllardır Türkiye’de oynanan maçlarda sürekli milli marşları ıslıklayan bir bölüm Türk seyircisini de hatırlayıp bunu onların terbiyesizliğine verdik. (İşte sorun da zaten burada biz yapınca sorun yok başkası yapınca dünyanın sonu) Maç için de dünyanın her maçında olabilecek herkesin gördüğü 2 gergin durum vardı.

Maç oynandı Fatih Terim’in yanlışları sonucu “yenildik ama ezildik” de. Maç bitti yine çok rahat bir şekilde stattan çıktık. İsteseler bizi 1 saat tribünlerde tutabilirlerdi, yapmadılar.

Tribünlerin önünde park etmiş en az 6-7 Türk otobüsü yanımızdan akın akın geçen İsviçrelilerce hiçbir tacize maruz kalmadı.

Herkes rahatlıkla otobüslerine bindi ve şehre doğru yola koyuldu.
Pazartesi günü saat 15.00 de dönüp de terminale girdiğimizde bizden önceki uçakla gelen İsviçre takımının oyuncularının bekletildiğini gördük.

Hele Havaş gibi profesyonel çalıştığını bildiğimiz bir firmanın elemanlarının körükte bayrak açarak uçağın kapısında tacize başlamaları tam bir skandaldır ve Havaş’a hiç yakışmamıştır.

Daha sonra MP3 çalarımızda Radyospor’u açtıktan sonra öğrendik ki meğer biz bir savaş ortamından gelmişiz ve bizi bir gaz odalarına atmadıkları kalmış.

Hele Fatih Terim ve özellikle de Davut Dişli’nin açıklamalarından sonra zaten Çarşamba’nın gelişi pazardan belli olmuştu.

Orada yaşandığı söylenen şeyler öylesine abartıldı ki burada tam bir savaş ortamı hazırlandı.
Ortada net olan gerçek şudur.

Fatih Terim ilk maçtaki kötü performansını hakeme ve maç sonrası olduğu iddia ettikleri olaylara kanalize ederek başarısızlığını bir nebze olsun örtmek istemiştir.

Bunu Çarşamba akşamı maç sonunda da devam ettirdi.

Burada Çarşamba akşamı olanlar orada olduğu söylenen şeylerle mukayese bile kabul etmez.

Başta Levent Bıçakçı ve federasyon yetkilileri maç sonrası olur böyle kavgalar tartışmalar ceza alacak bir şey yok diyorlarsa o zaman Bern’de olanlar zaten demek ki abartıdan ibarettir bu tezatla bile kendilerini ele vermektedirler.

Sonuçta Türkiye ne yazık ki ağır bir ceza alacak.
Dileyelim 3-4 maç seyircisiz maç ile kurtaralım.

Ancak alacağımız cezanın en büyük nedenleri Fatih Terim ve Davut Dişli’nin açıklamaları olduğu kadar özellikle medyada ki büyük bir bölümün halkı tahrik etmesidir.

Türk medyası artık şovenizm ve taraftar yalakalığından vazgeçmeli hak, hukuk, adalet neyse onun peşinden gitmelidir.

Çünkü şovenizm çok tehlikeli bir silahtır gün gelir sizi gelir vurur. Bırakalım artık halkın milli ve dini duygularını sömürme politikalarını. LÜTFEN!

Son olarak da şunu belirtelim, Kanal D ve CNN Turk maçın ham görüntülerini yayınladıklarında Mehmet Özdilek’in rakip futbolculara yaptığı hareketler açıkça belli oluyorken bu görüntülerin daha sonra ki haber bültenlerinde kesildiğini ve ilk tekmeyi kendisine İsviçrelilerin attığı izlenimi verildiğini gördük.

Bu insafa sığmayan adaletsizlik milliyetçilikle falan açıklanacak bir şey olamaz.

Hukukun adaletin milliyeti olamaz olmamalı.

Bunu protesto için CNN Turk spor servisine telefon açtığımda bana söylenen şu oldu. “Bütün televizyonlar bu görüntüyü kesmek için ortak karar aldı”. İnsanları kandıramazsınız kral artık çıplak.

Bunu yapan herkimse cezasını çekmelidir. Medyanın görevi gerçeği yalnızca gerçeği saptırmadan insanlara ulaştırmaktır. Bunun da basın ahlakına sığıp sığmadığına siz karar verin sevgili okuyucular.

Not: Bu yazı 17 Kasım 2005 tarihinde Sayın Hüseyin Özkök tarafından hurserTekinoktay.com’da yazılmıştır.

Sayın Hüseyin Özkök’e Futbolistan ekibi olarak yazılarından dolayı teşekkür ederiz.

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu