Haber

Fener pilav sever

Maç öncesi sarı kırmızıya kesmiş Mecidiyeköy’ün ara sokakları bile “bu sefer papaz pilav yemez” dercesine umut doluydu.

Yine de kimse maçın sonucuna bakarak Galatasaray taraftarının bu umudunu sorgulamasın. Çünkü Fenerbahçe’yi, son 10 yıl boyunca hiç bu kadar tehlikesizken konuk etmemişlerdi evlerinde. Rakipleri kötü oynuyorlardı ve hiçbir kıvılcım yoktu gözlerinde. Üstelik Emre Belözoğlu ve Cristian Baroni gibi orta sahanın iki önemli ismi de sakatlıkları sebebiyle kadroya bile alınmamıştı.

Kendi cephelerinde ise Arda Turan muamması vardı. Hafta boyunca haber bültenlerinde bir var, bir yok şeklinde yazılanlar, belli ki Galatasaray taraftarlarının aklını epey karıştırmıştı. Zira konuştuğum Galatasaraylıların büyük kısmı, Arda’nın ilk 11’de oynayıp oynamayacağını bana sordular. Ancak ne Arda ilk 11’de sahaya çıkabildi ne de oyuna girdiği 56. dakikadan sonra istenileni verebildi.

Adettir, yenilen tarafın eksiklikleri üzerinden muhakkak bir şeyler karalamak gerekir. O halde ben de âdeti bozmadan birkaç kelam edeyim…

Frank Rijkaard’ı bu maça gelene dek defalarca eleştiren birisi olarak bu maçın Rijkaard için farklı olacağına inanıyordum. Hem şampiyonluk iddiası, hem ezeli rekabet, hem de kişisel kariyer açısından önemli bir sınav olmalıydı. Ama yanılmışım. Rijkaard, istikrarlı bir çalıştırıcı olarak bu maçı da Kasımpaşaspor ya da Gaziantepspor maçından farklı görmedi! Belki de Hollanda ekolünün ona öğrettiği üzere: Her maç aynıdır felsefesinin kurbanı oldu. Ancak özellikle defansın göbeği üzerinde ne yapmaya çalıştığını anlamak benim adıma mümkün değil. Bir takımın olmazsa olmaz demirbaşı tandemiyse eğer, bu ikiliden birinin habire Rijkaard’tan kesik yemesine ne demeli o zaman? Lucas Neill’in yanına bir türlü birini monte edememesini tartışmak bile lüzumsuz aslında. Bunun adı tek kelimeyle teknik adam başarısızlığıdır. Bir Servet Çetin, bir Emre Güngör… Kim hata yaparsa bir dahaki maçta kulübede. Hadi hayırlısı!

Ve tabi Leo Franco gerçeği… Kabul edelim ki; bonservisi elinde olmasaydı Leo Franco, Florya’dan içeri bile giremezdi. Ancak mali zorunluluklar, illa yabancı kaleci diyen Haldun Üstünel’i bonservisi elinde olan Franco’ya yönlendirdi. Dikkat edin, Rijkaard’ın buraya kadar bir kabahati yok. Zira Franco, daha sezon bitmeden Galatasaray’la anlaşmıştı zaten. Yani Rijkaard henüz ortada bile yokken! Derken sezon başladı ve takke düştü. Takımın içinden bile Franco için “bu bizi yakar” sesleri yükselirken, ne Aykut ne de Ufuk kupa maçları haricinde forma yüzü göremediler. Üstelik Franco’nun onca hatalı maçına rağmen! Bu arada asıl komedi devre arasında yaşandı ve takımın en golcü oyuncusu (en az süre almasına rağmen) olan Shabani Nonda, Rijkaard’ın talebiyle şutlandı. Niye? Avrupa’da oynayamayacak olan Joa Alves ve 1,5 sezondur doğru dürüst forma giymeyen dos Santos için. Ben birkaç defa Leo Franco’nun Galatasaray kalesini dolduramayacağını dilim döndüğünce bu köşeden anlatmaya çalıştım.

İşte o günlerde birçok Galatasaraylı da Nonda’nın yerine Franco’nun gitmesi gerektiğini söylemişti ama Rijkaard böyle düşünmedi. Bedelini ise Galatasaray ödedi. Joa Alves’in sakatlanarak takımın haftalarca forvetsiz kalması elbette kimsenin hesabında yoktu ama Rijkaard bunu düşünmek zorundaydı! Bu sebepten kaybedilen puanlar olmasa belki de Galatasaray’ın bu hafta yitirdiği 3 puanın önemi sadece ezeli rekabetten dolayı olacaktı. Ancak şimdi bir de yitirilen şampiyonluk var. Üstelik zamanında kurtulun dediğimiz Leo Franco’nun hediye ettiği 3 puan sayesinde!

Derbiye dair söylenecek çok şey olabilir ama ben oyun açısından iki takımı da beğenmedim. Yine de, Özhan Canaydın anısına Fenerbahçe’nin hafta başından beri gösterdiği asaleti alkışlayan Galatasaray taraftarı için geçer not aldı demek mümkün.

Dün geceki maçta Christoph Daum da tıpkı her iki takım gibi silik bir görüntü çizdi. Kazanmak için hiçbir şey yapmadığı maçın sonunda, gülen adam olmaktan başka bir rolü yoktu! İki takım arasında bir ritüel haline gelen Fenerbahçe galibiyetlerinden birisinde daha takımın başında o vardı, hepsi bu kadar! Kaldı ki; Werner Lorant’ın dahi Galatasaray’a 6 attığını düşünürseniz bu durumun abartılmaması taraftarıyım…

Hafızalara Ali Sami Yen cehennemi olarak kazınan stadın aslına Fenerbahçe için bir cennet olduğu gerçeğine sanırım artık herkesin alışması gerekiyor.

Yani papaz, bu pilavı çok seviyor…

Erkut Tekin

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu