FutbolHaber

‘Kırmızı ibikli horozun katili’ işbaşında

Baştan söyleyeyim. “Fener, Bursa ya da başka takım düşmanlığı yapıyor mu” paranoyasıyla okuyacaklar zahmet edip okumasın yazılarımı…

Onlar Aziz Yıldırımların, Yıldırım Demirörenlerin, Adnan Polatların, Nihat Özdemirlerin, Şekip Mosturoğlularının, İbrahim Yazıcıların, Çetin Sümerlerin arkasına geçip “Helal olsun sana, bastır Başkan, koru hakkımızı, yedirme şampiyonluğumuzu” diye bağırabilirler.

Bir memlekette futbol mutbol olmasa o ülke daha geri olmaz. O ülkenin insanları daha mutsuz olmaz. Bizde de… Ama bizde artık futbol olduğu için memleket daha geri, insanlar daha mutsuz oluyor. Diyarbakır-Bursa maçında olanları ekranda izledik. Türkiye-Rusya 17 yaşaltı milli maçının sadece karakolda değil, hastanede bittiğini okuduk. Voleybol, basketbol maçlarında aynı şeyler. Memleket gerilimini, şiddetini, tatminsizliğini spor alanlarına kusuyor… İsviçre milli maçı, pet şişe derbisi, linç ortamında oynanan Bursa-Beşiktaş maçı, bu yıl Saraçoğlu’nda hakemin kafasının yarıldığı zafer naralı derbi… Ve bir sürü olay. Spor, lumpen gazı vererek ayrımcılığı ve düşmanlığı körükleyenlerin cirit attığı bir alan artık.
***
Memleketin sorunları derin. Bini aşkın çocuğun taş attı diye yıllarla ölçülen cezalarla yargılandığı bir kentte, hakeme taş geldi diye “Diyarbakır hükmen mi yenik sayılsın, sahası mı kapatılsın” bunu tartışıyoruz… Toplumda onurlu bir barış için ne yaptınız ki tribünde barış istiyorsunuz.
Aslında vicdanınızı dinlediğinizde ve halkın çıkarlarını gözettiğinizde çözümler belli. Yukarıdaki olayların onda biri olsa o ülkede federasyon istifa eder, ligler durdurulurdu. Köklü bir ödeşme yapılmadan da başlamazdı. Toplumsal barış çabalarına son dinamiti koyacağını göstere göstere gelen şu Diyarbakır-Bursa maçı oynatılmazdı. “Nerede yanlış yaptık” diye oturulur düşünülürdü.
Birazcık vicdan… Şimdi ‘mazlum’ gözüken Bursalı futbolcular, daha bir iki yıl önce formalarının altına ‘hesap görüldü’ yazdıklarında zulümden pay aldıklarını hatırladılar mı acaba? “Hükmen galip gelir üç puanı alırız” diye ellerini ovuşturanlar, ilk yarıdaki maçta tribünlerde dehşet kol gezerken sahada rakiplerini teslim aldıklarını unuttular mı? Haklı olarak intikam ortamından yakınan Ertuğrul Sağlam Bursa stadındaki Diyarbakırlı babanın yerine koydu mu kendini? Sahaya taş atan Diyarbakırlılar o taşı, makus talihlerini değiştirme çabalarına ve ülkenin dört bir yanındaki Kürtlere attıklarını fark ettiler mi acaba?.. Birazcık vicdan işte bu soruları sormak için gerekli insana.
***
Muktedirlerin sorunların çözümsüzlüğünden güç aldıkları ve ancak böylece iktidarda kaldıkları da belli artık… Avrupa’da tutunamayan ve böylece evrensel değerlendirme kriterlerinden azade olan yöneticiler, hakemlere hakaretle yaşayabiliyor ancak. Patolojik bir vaka artık bu.
Federasyon yöneticiliğini bazı kulüplere yaranmakla özdeş görenler göz göre göre sorumluluklarını yerine getirmiyor. Yönetmelikte ırkçılık açıkça suç sayıldığı halde Bursa’daki Diyarbakır maçında örgütlü kışkırtmaya ses çıkartılmıyor. Geçen haftaki maçın intikam maçına dönüşeceği besbelli iken hiçbir şey yapılmıyor. Bu sadece korkaklık ve aczle açıklanabilir mi? Gerçekten şüpheliyim.

Maçlardan önce İstiklal Marşı, milli ve militarist duyguları okşamak için mi, yoksa ıslıklansın ve memlekette yarılmalar daha da derinleşsin diye mi okutuluyor, gerçekten şüpheliyim. İster ‘açılım’ ister ‘demokratikleşme’ deyin, bu son maç ülkede onurlu toplumsal barış umudu sönsün diye mi oynatıldı, gerçekten şüpheleniyorum.
***
Sorunlar sorun değil. Her ülkede var. Önemli olan bunlarla yüzleşmek… Mücadele etmek. Hayatım zaten mücadeleyle geçti. Kalanı da geçer. Ancak insanın devamlı kendini tekrar etmesi, ‘Ben demiştim’ demesi can sıkıntısı veriyor.
Neyi tekrarlayayım?
İsviçre maçının ödeşmesi yapılmadan bu sahalardan zorbalığın kovulup sportmenliğin oyuna giremeyeceğini mi?
Ali Sami Yen’deki ‘pet şişe derbisi’ tatil edilmediği için her maçta sahaya yaralayıcı nesne atmanın mubah hale geldiğini mi?
Bursa-Beşiktaş maçında tekbirler eşliğinde organize linç ortamı yaratıldığından beri artık futbolun her türlü organize kışkırtmaya açık hale geldiğini mi?
Hem iktidara hem de halka yaranma politikası güden yönetimlerle Diyarbakırspor’un bir kimlik edinemeyeceğini mi? Devlet eliyle Diyarbakırspor’u Süper Lig’de tutma çabasının ayrımcılığı körükleyeceğini ve sonunda bu takımın maçlarını Orta Anadolu’da bir kentte oynatmanın akıllıca (!) olacağını mı? Halkın sahipleneceği bir takımın hangi kümede oynuyor olmasının ise pek fark etmeyeceğini mi?
Bu sezon Saraçoğlu’nda hakemin kafasının yarıldığı maçın aklı başında insanların yönettiği her ülkede yarıda kalacağını mı? Bu maç tescil edildikten sonra sadece statlarda değil, toplum içinde güçlü olanların istediklerinin kafasını istedikleri zaman istedikleri yerde yarabileceğini mi?
Ve ilk yarıdaki Bursa maçından sonra artık futbol karşılaşmalarının toplumda ayrımcılık ve bölücülük yaratmak isteyenlerin teslim aldıkları alanlar haline geldiğini mi?
***
En son taş Diyarbakır’da atıldı ya şimdi herkes masum, herkes mazlum. Herkesin bir yorumu, bir görüşü var. Herkes ayıplıyor olanları… Diyarbakırlıdan esirgedikleri hoşgörüyü Diyarbakırspor’a gösterenler var.

En iyisi, gene böyle bir vesileyle yazdığım bir meseli tekrarlayayım. Yıldırım Türker, Bekir Berat Özipek’ten aktarmıştı. Ben de öyle öğrenmiştim: “Eski zamanlarda sessiz ve sakin insanların yaşadığı bir köy varmış. Ama bir gün birileri, köyün kırmızı ibikli, kırmızı başlı güzel horozunu öldürmüş. Olayı duyanlar, ‘Yazık oldu, sevimli bir horozdu’ demişler, ama çok da aldırmamışlar. Sadece köyün yaşlı ninesinin tepkisi çok farklı olmuş. Feryat figân ‘Kırmızı başlı horozun katilini bulun’ diye herkese seslenmiş. Ama ‘Ne çok gürültü yaptı bir horoz için!’ demişler. Kısa bir süre sonra da köydeki kınalı kuzuyu öldürmüşler. Köylü ona olayı anlatıp ne yapmak gerektiğini sorunca ‘Kırmızı başlı horozun katilini bulun’ demiş. ‘Nine bunadı herhalde’ demişler, ‘Ölen bir kuzu’. Sonra sarı öküz katledilmiş. Köylü yine nineye fikrini sormuş; o yine ‘Kırmızı başlı horozun katilin bulun’ demiş. Sonra doru tay öldürülmüş, köylüler öfkeyle ‘Artık bu kadarı da fazla!’ demişler ve doru tayı öldüreni bulmaya çalışmışlar. Ancak onlar doru taydan bahsederken daha büyük bir felaket yaşanmış ve köyün bir delikanlısı öldürülmüş. Onu da başka cinayetler izlemiş. İnsanlar öldürülürken her seferinde nine, ‘Kırmızı başlı horozun katilini bulun’ diyormuş.”

SPOT IŞIĞI

ASIL ÖZÜR BORCU OLANLAR:

İlk yarıdaki Bursa-Diyarbakıraçından önce Federasyon’un yönetmeliklerinde ırkçılığa karşı maddeler olmadığı bu yüzden Bursaspor’a 100 bin lira ceza verilebildiğini söyleyenler var. Bunlar ya ırkçılık ne bilmiyorlar ya da Federasyon’un ‘Disiplin Talimatı’nı okumaya zahmet etmemişler. İşte size ta Ulusoy döneminde Talimat’a giren maddeler:

* MADDE 52: Çirkin ve kötü tezahürat
(1) Stadyumlarda toplu olarak ve devamlılık arz eden şekilde, söz veya hareketlerle ya da pankart ve benzeri araçlar ile asağılayıcı, tahrik veya taciz edici nitelikte tezahüratta bulunulması yasaktır.
(10) Anılan fiiller ırkçılık içerirse sorumlu kulübe ilk ihlalde müsabakayı seyircisiz oynama cezası ve ikinci fıkrada yer alan para cezalarının üst sınırı kadar para cezası; ikinci ihlalde iki müsabakayı seyircisiz oynama ve ikinci fıkrada yer alan para cezalarının üst sınırının iki katı kadar para cezası, üçüncü ihlalde ise üç puan indirme cezası verilir. ”
Federasyon Bursaspor-Diyarbakırspor maçından sonra bu maddeyi uygulamayarak sorumluluğunun gereğini yapmadı. Sonra sanki bu maddenin açıklaması gibi Talimat’a yeni bir madde ekledi. Bu kez de eski maddede ‘Doğrudan saha kapama’ olan cezayı ‘Eylemin ağırlığına göre para cezası’na çevirdi ve aynı suça iki ayrı ceza getirerek bir ‘hukuk şaheseri’ yarattı. İşte o yeni madde:
* (12) Herhangi bir takımın mensuplarını veya taraftarlarını aşağılamak, tahrik veya taciz etmek amacıyla; etnik veya bölgesel ayrımcılık içeren ya da herhangi bir takımın mensuplarını veya taraftarlarını suç failleri veya suç örgütleriyle özdeşleştirecek şekilde toplu olarak ve devamlılık arz eden bir biçimde tezahürat yapılması ya da bu içerikte pankart açılması veya benzeri eylemlerde bulunulması halinde sorumlu kulübe ilk ihlalde;
Süper Lig için 160 bin TL’den 320 bin TL’ye kadar, 1. Lig için 50 bin TL’den 100 bin TL’ye kadar, 2. Lig için 20 bin TL’den 40 bin TL’ye kadar, 3. Lig için 10 bin TL’den 20 bin TL’ye kadar para cezası, saha kapama cezası veya seyircisiz oynama cezası eylemin ağırlığına göre birlikte veya ayrı ayrı verilebilir.”

İbrahim ALtınsay

Daha Fazla Göster

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu